Paylaş
Her geçişte, size verilen özel kimlik kartını, bankamatik kullanır gibi, bir deliğe sokuyorsunuz ve sonra yine kapalı olarak bildirilmiş kodunuzu tuşlayarak kapıdan ya da turnikeden geçiyorsunuz. Nükleer santralın çeşitli bölümlerine giriş çıkış ancak böyle mümkün.
Pasaportunuz, kimliğiniz günler öncesinden bildirilip güvenlik soruşturması çok önceden yapıldığı ve devletin sorumluları da yanınızda bulunduğu halde. Yine de, teknisyenler dahil, kimsenin giremeyeceği bir yer var: ‘‘Zenginleştirilmiş’’ uranyumun parçalandığı, birer metreyi aşkın iki beton kılıf içinde çalışan radyoaktif bölüm.
Ciddiyet, yalnız bölümlere giriş çıkışlarda değil, işletişte de egemen olan en önemli unsur.
Çünkü, Çernobil'den beri çok iyi biliniyor ki, bu işlerin şakası yoktur.
Hele Fransa'da.
Yani toplam elektrik üretiminin yüzde 80'ini, evet tam yüzde 80'ini nükleer santrallardan elde eden bir ülkede.
Üstelik, bunu kendisi bol bol tüketmekle kalmayıp İngiltere'den Almanya'ya, Belçika'dan İtalya'ya kadar birer sanayi devi niteliğindeki komşularına satan.
Paris'in 200 küsur kilometre güneydoğusundaki Nogent santralı, ülkedeki 21 nükleer santraldan biri. En büyüğü değil; iki üniteli. Dört üniteliler de var.
Tabii, yapılışı pahalı olmakla birlikte işletilişi ekonomik böyle bir enerji kaynağı bulduktan sonra, öbür kaynaklar biraz solda sıfır kalıyor: Yüzde 15 hidrolik, yüzde 5 termik.
Çevre kirliliği sorunu da kendiliğinden çözümlenmekte. Radyoaktif artığı emin biçimde gömmeyi başarırsanız, santralı ve çevreyi bir hastaneden de daha temiz tutabiliyorsunuz. Dev soğutma kuleleri üstündeki beyaz bulut, daha önce basınç altında 320 santigrad sıcaklığa kadar sıvı halinde ısıtılan su ile ikinci çevrimde oluşturulmuş türbin buharından başka bir şey değil.
Fransa dışında, enerjisini bu ölçekte nükleer üretime dayandırmış başka ülke yok. Litvanya dense de, orası Sovyetler Birliği'nden kalan küçük bir ülke ve o dönemin yerel santralı onlara kaldığı için böyle bir durum oluşmuş. Oysa, Fransa'nınki yaklaşık bir çeyrek yüzyıl önce verilen ve adım adım, bilinçli ve planlı biçimde uygulanan bir ulusal enerji politikasının sonucu.
Ülkenin TEK'i sayılabilecek EDF sayesinde.
Biz elimizdekini önce ikiye bölüp sonra barajları, santralları ve dağıtım şebekeleriyle parça parça sataduralım, Fransa elektriğinin kamusal bütünlüğünü sürdürerek Avrupa'da birinci olabilmiş. Santral müdürü, ‘‘İngiltere de sizin yaptığınızı yaptı; şimdi çok pişman, bizden elektrik satın almakta!’’ diyor.
Nükleer enerji üretiminde öne geçmiş olmanın en önemli yanı, teknik standardizasyonla kazanılan güvenlik deneyimidir. Bir santraldaki en küçük aksama hepsindeki sistemin o bakımdan daha güvenli duruma sokulmasını sağlıyor. Tıpkı falanca uçak modelinde kazaya yol açan bir aksaklığın aynı modelin bütün dünyadaki eşlerinde kazaya yol açmadan giderilmesi gibi.
Fransa'ya başka ülkelerde nükleer enerji santralı kurmakta öncelik kazandırabilecek müthiş bir üstünlük. Bu üstünlüğü küçük hesaplara dayalı iç siyaset hataları yüzünden heba etmek kadar büyük salaklık olabilir mi?
Paylaş