Çaresizleştirme

Mümtaz SOYSAL
Haberin Devamı

Küçük ayrıntılar büyük yanılgılara yol açabiliyor.

Bir küçük çeviri hatası, hafif bir kavram kayması ve arkasından gelen büyük bir aldanış, ağır bir yanıltma.

Son yıllarda dillere pelesenk edilen ‘‘küreselleşme’’ sözcüğünü alın.

Küre, geometrinin mükemmellik biçimlerinden biri. Öyle bir biçim ki, Üzerindeki her nokta merkezden eşit uzaklıkta.

Dünya öyle mi? En basit coğrafya bilgisi bile, üzerinde yaşadığımız güneş uydusunun mükemmel bir küre olmadığını, kutuplarda belli bir basıklığın bulunduğunu söyler. Onun içindir ki, Türkçe'nin bilim dilinde dünya bir ‘‘yerküre’’dir..

Şimdi, Türkiye'deki okumuş yazmış nüfusun az çok aşina sayıldığı Batı dillerinde ‘‘yerküre’’nin karşılığı olan ‘‘globe’’ sözcüğünü halkınıza ‘‘küre’’ diye çevirip ondan ‘‘küreselleşme’’ diye bir kavram adı ürettiniz mi, ne yapmış oluyorsunuz? Mükemmellik taşımayan, birtakım kusurları olan bir olguyu insanlarınızın zihinlerinde mükemmelleştirmiş olmuyor musunuz? Sonuçta da, onların bu mükemmellik karşısında kendilerini çaresiz hissedip teslimiyetçi olmalarına yol açmıyor musunuz?

Önce, basın açısından bir özeleştiri.

Gazetelerin pazar nüshaları Türkiye'de de kalınlaşmaya başladı: Daha fazla ek ve kuşe kâğıda basılmış magazin dergisi falan. Batı ülkelerindeki hafta sonu gazeteleri kadar olmasa bile, kilo olarak hayli ağır bir kâğıt yığını.

Ama, küreselleştiği söylenen dünyanın o taraflarındaki ortalama basınla Türk basınının hafta sonu nüshalarını, kâğıt değil, ‘‘içerik’’ ağırlığı olarak karşılaştırınca, ne görüyorsunuz? O caanım kâğıtlara basılmış sayfalar dolusu mayolu hatun resimlerinin, ipe sapa gelmez sosyete haberleriyle ‘‘artiz’’ dedikodularının, kısacası pahalı foto ve baskı malzemesine akıtılan paranın, harcanan göz nuru ve zihin çabasının dünyanın başka yerlerinde bu ölçüye yaklaşır bir benzeri var mı? O kâğıt yığınlarının neresi insanları birazcık derinliğine düşünmeye, olgulara eleştirili bir yaklaşımla bakmaya götürücüdür?

Oysa, eleştirinin, olgulara sorgulayıcı bir tutumla yaklaşmanın en çok gerekli olduğu bir çağda yaşamaktayız.

Hele, yaşadığımız yer Türkiye gibi bir ülkeyse.

Yani, batısından, doğusundan müthiş bir bombardıman altında yaşayan, üstelik her şeyi kolayca benimsemeye, özümsemeye, çok sık kültür ve değer değiştirmeye yatkın bir toplumdaysak.

Burada her şeyin başka yerlerde ve toplumlarda olduğundan daha çok eleştirilmesi, sorgulanması, derinliğine düşünülmesi gerek.

Hele ‘‘küreselleşme’’ gibi bir kavramın.

Teknolojiye, ulaşım ve iletişime, mal ve hizmet akışlarıyla sermaye hareketlerindeki hızlanışa ilişkin yönlerinden daha çok, onlarla birlikte ‘‘evrensel doğru’’ diye sokuşturulmak istenen düşünce ve değerler açısından.

Elbette hepsi arasında kaçınılmaz bir etkileşim vardır. Ama, ne ölçüde, nasıl, niçin ve kimin yararına? Ödevimiz, elimize tutuşturulan vidaları gözlerimizin önünde çatırdayan çaresiz toplumun deliklerine sokuşturmak mıdır, yoksa insanların zihninde anlamlı sorgu işaretlerinin burgularını yaratmak mı?













Yazarın Tüm Yazıları