Büyük çarpıklık

Mümtaz SOYSAL
Haberin Devamı

Meclis Genel Kurulu'nun bütçe görüşmelerine başlamak üzere olduğu şu günler, üzerinde pek durulmayan, daha doğrusu üzerinde durulması pek istenmeyen bir noktanın vurgulanması gereken günlerdir: Siyasal sistemde temsil açısından solda yıllardır süren zayıflık ile ekonomideki çarpıklık birbirine bağlı. Eğer bugünün Türkiyesi yüzde 100'e yaklaşan bir enflasyon, gitgide dengesizleşen bir toplum yapısı ve artan sosyal sorunlar çıkmazında bocalayan bir ülkeyse, temel neden, emeğiyle geçinen kesimin gerçek ağırlığını kendi gücüyle ve kendi temsilcileriyle siyasal sisteme koyamamış olmasıdır.

Ama, genellikle söylenen, bütün sıkıntıların tam da bu kesime, yani emeğiyle geçinen insanlara verilenlerden kaynaklandığıdır: İşçi ücretleri ülkenin genel durumuna göre yüksekmiş, kamu gelirinin çoğu memur maaşlarına gidiyormuş, Sosyal Sigortalar ve Emekli Sandığı ağır yükmüş.

Üstelik, geçenlerde Türk Harp-İş Sendikası Genel Başkanı'nın bir toplantıda belirttiği gibi, hükümetler işçi ve memurlara hep ‘‘Kaynaklar sınırlı; işçi kesimine fazla verince memura kalmıyor, memura verince de işçiye yetmiyor’’ demekte, sonra da öbür kesimlere dönüp ‘‘İşçiye ve memura verdiğimiz için size veremiyoruz’’ diyebilmekte.

‘‘Bu yetmediği söylenen kaynakları kimler sağlıyor?’’ sorusunu soran yok.

Oysa, her yıl olduğu gibi, bu yılki bütçe de, Türk ekonomisinin en önemli gerçeğini gözler önüne sermektedir: Emeğiyle geçinenler devlete vergi öder; kâr ve sermaye kazancı sahiplerinin devlete verdiği ise, büyük ölçüde, ‘‘borç’’tur. Bir süre sonra faiziyle birlikte geri alınan bir borç.

Nasıl mı?

Gelir vergisinin yarıdan fazlasını ücretlilerin ödediği, hem de stopaj olarak ödediği herkesçe bilinen bir gerçek. Kâr ve sermaye kesimi ise, zaten toplam yarıdan azını verdiği gelir vergisini kazançtan bir yıl sonra öder.

Bu kesim, aynı zamanda, ulusal gelirin yarıdan çoğunu alan kesimdir. Bütçe açığı için borçlanmak gerekip devlet tahvilleri çıkarılınca satın alan da bu kesim. Verdiğini, yüksek faiz geliriyle birlikte bir süre sonra geri alır ve aynı sarmal böylece devam edip gider.

Devam edip gitmesi için zorunlu bir neden olmadığı halde.

Türk-İş Araştırma Müdürü Profesör Oğuz Oyan hesaplamış: Sermaye kesimi 1996 yılında 708 trilyon lira gelir vergisi ödemiş. Eğer onlar da ücretliler oranında vergi ödeselermiş, bu rakam 1 katrilyon 933 trilyon liraya çıkacak ve geçen yıl bütçesi açık vermemiş olacakmış!

Ama sosyal harcamaların bütçeler içindeki payı sürekli düşmekteymiş, ne gam: Sosyal harcamalar 1992 bütçesinin yüzde 25.2'sini oluştururken, 1998'deki pay yüzde 14.3'e iniyor. Altyapı yatırımlarındaki düşüş de, aynı süre için yüzde 17'den yüzde 6.1'e.

Faiz harcamalarındaki, yani belirli bir kesime yapılan sermaye transferindeki artış ise, tam iki misli!

Çalışan kesimi çok eksik temsil eden bir sistemin genel tablosu budur.

Sisteme şimdiki biçimiyle işçi ve işveren kesimlerini eşit temsil eden bir ‘‘ekonomik ve sosyal konsey’’ eklemenin de fazla anlamı olamaz: Kesimlerden biri siyasal sistemde zaten fazlasıyla hazır ve nazır.

Emeğiyle geçinenleri güçlü biçimde temsil eden büyük bir sol ağırlık oluşturmaktan başka çare yoktur.

Yazarın Tüm Yazıları