Paylaş
Gerçi ‘‘Bülbülün çektiği dili belası’’ demişler, ama o atasözü bu duruma pek uymuyor. Bülbülün başına gelenler sesinin güzelliğindendir; sesini göstermek için çok ötünce herhalde başına türlü belalar gelir. En azından, nerede olduğunu hemen öğrenen yırtıcı kuşlara yem oluyordur.
Bayan Çiller'in de başına dilinden ötürü çok şey geliyor. Ama, dilinin ‘‘güzel’’ olduğunu söyleyebilir misiniz?
Hani çok tatlı dilli, nüktedan, güzel konuşup bol fıkra anlatan insanlar vardır, ağzınız açık dinlersiniz; onlar da bunu bildikleri için çok konuşup beğenilmek isterler. Ama, arada pot kırdıkları, baltayı taşa vurdukları olur; başları belaya girer. Osmanlı tarihinde bu yüzden kellesi vurulmuş az mı saray dalkavuğu vardır?
Bayan Çiller ise güzel konuşmadığını, sözcükleri yanlış kullandığını, sık sık gaf yaptığını çoktan bilmesi, daha doğrusu öğrenmiş olması gereken bir kişi. Susup bir kenarda oturmasını beklersiniz, değil mi?
Ama, o hiç oralı değil. Tam tersine, geçenlerde bu yanlışları ve gafları mahsus yaptığını, böylece medyayı işletip kendisinden söz ettirdiğini bile söyledi. Susmak şöyle dursun, güzel sesli bülbülmüş gibi şakıdıkça şakıyor
Üstelik, meydanlarda, mitinglerde, kalabalıkların karşısında.
Amerikalı danışmanları herhalde öyle tavsiye etmişler ki, pop şarkıcısıymış gibi, elinde seyyar mikrofon, kürsülerin, platformların, parti otobüslerinin üstünde, o köşeden bu köşeye yürüye yürüye konuşmakta.
Hem de efe edasıyla, meydan okurcasına.
Bütün bunları içinde bulunduğu ruh halinin doğal sonucu saymak ve gülüp geçmek varken, gafları üzerine koskoca bir ülkenin ayağa kalkması doğrusu çok şaşırtıcıdır.
Kara cümlesinin bozukluğu, tarih-coğrafya ve yurtbilgisinin kıtlığı belli. Haksız ve usülsüz biçimde iktidardan uzaklaştırıldığına da inanmakta. Elbette saldırganlaşacak, ona buna dokundurayım zülfiyara dokunacak, onbaşılardan generallere, işçilerden patronlara kadar herkesi kıracak.
Ama, böyle bir kişiyi önemsemek, potlarını büyütüp yedi mahalleyi ayağa kaldırmak ne kadar doğrudur?
Yoksa, koskoca bir ülke, onunla alay ederken ya da ona kızarken, aslında halkıyla, basınıyla, televizyonlarıyla, siyasal kadroları ve devlet sorumlularıyla, ortaklaşa bir toplumsal günahı temizlemekle mi meşgul?
Bayan Çiller'in çapı, daha doğrusu çapsızlığı, servet düşkünlüğünün ve hırsının ölçüsüzlüğü politikaya ayak attığı ilk günlerden belli değil miydi?
Ama, ‘‘UDİDEM’’ falan gibi uydurmaca formüllerini yutan ve göklere çıkaran bilim çevreleri olmadı mı?
Sıradan bir üniversitede bölüm başkanlığı bile yapabilecek kalibresi yokken, vitrin süslesin diye kendisini partiye alıp ‘‘ekonomiden sorumlu bakan’’ koltuğuna oturtan, şimdiki cumhurbaşkanı değil midir?
Kadınlar dünyası, o sahneye çıkar çıkmaz, ‘‘İşte Atatürk devrimlerinin kızı işbaşında!’’ diyerek bayram etmedi mi?
Ya medya? Ya kendisine övgüler düzen kalemler? Karşısında ezilip büzülen, biraz daha yükselip halkı aldatsın diye program düzenleyen televizyon yıldızları?
Kargayı bülbül yapıp ‘‘gak’’ deyince öldürmekle günah temizlenir mi?
Paylaş