Paylaş
BALİNA Operasyonu'nda çok sayıda yeminli mali müşavir gözaltına alınınca o meslek grubunun İzmir'deki mensupları ayaklanmışlardı. Oda Başkanı, dürüstlük ve saygınlıklarına gölge düştüğünü söylüyordu.
Gerçekten de, meslek ahlakına uymayan birkaç kişi yüzünden bütün bir zümrenin lekelenmesi kadar feci bir şey olamazdı.
Üstelik, yeminli bir meslek.
Her hayali ihracat olayı ortaya çıktığında, yakınmalar zincirleme gider.
Son operasyondan sonra da, İzmir Ticaret Odası Başkanı, naylon fatura düzenlenmesini isteyen tüccarı eleştirmek yerine, naylon faturaların iyi denetlenmeyişinden yakınmaktaydı.
İzmirli ‘‘yeminliler’’ adına konuşan Oda Başkanı ise, mali müşavirlerin tek sorumlular olarak görülmesindeki yanlışlığı belirttikten sonra, ‘‘Bizim görevimiz, faturaları kontrol etmektir. TIR'ların, konteynerlerin içinde ne var diye bakamayız. Bunu gümrük memurlarının yapması gerekir’’ demekteydi.
Öte yandan, Maliye Bakanlığı'na bağlı vergi denetim elemanları canibinden de bakanlığın bu konuyu gereken ciddiyetle ele almadığına ilişkin şikáyetler gelmeye başladı. İzmir'deki denetimler sırasında gizlenen gelir miktarının 10 trilyonu aştığı, ama bu konuda denetleyicilerin yazacakları rapora yukarıdan müdahale edildiği, denetim elemanlarının elinden belgelerin alındığı söylendi.
Naylon fatura ve hayali ihracat oyunları yüzünden toplumun en güvenilir kesimlerinin bile yavaş yavaş kirlenmeye başlaması, karşı karşıya gelinen hastalığın bulaşıcılığı açısından son derece düşündürücüdür.
Herkes biliyor ki, hayali ihracat oyunlarında iki türlü sahtecilik söz konusudur. Naylon faturalar sayesinde, alınmamış, hatta üretilmemiş mallar ihraç edilmek üzere yurtiçinden alınmış gibi gösterilir; sahte gümrük çıkış beyannameleriyle de bu mallar güya ihraç edilmiş gibi belgelenmiş olur.
Hayali ihracatçı, yerleşik teşvik kuralları gereği, içeride satın alıp ihraç ettiğini söylediği mallar için güya ödenmiş gözüken vergileri devletten geri alır. Bu havadan kazancın yanında, elde ettiği çok daha önemli olanak, dışarıda başka karanlık yollardan elde ettiği parayı da sanki ihraç ettiği malın bedeliymiş gibi meşru yoldan rahatça yurda getirebilmesidir.
Bütün bu işlemler sırasında devlet mekanizmasını ilgilendiren çarkları döndürenler ise, en küçüğünden en büyüğüne kadar, ellerinden geçen işlerin mali portesi yanında devede kulak kalmaya mahkum maaşlarla görev yapan memurlardır. Onların karşı karşıya kaldıkları rüşvet tekliflerinin baş döndürücülüğü ise, ihracatçıyla onun yeminli mali müşaviri arasındaki baştan çıkarıcılığa göre kat kat büyük sayılır.
Elbet bütün bunlar ne hata işlemiş mali müşaviri masum göstermenin gerekçesidir, ne de gümrük memurundan vergi denetim elemanına ve çeşitli kademelerdeki maliye memurlarına kadar düşük maaşlı görevlileri aklama bahanesidir. Ama, onları suçlarken, ekonomik sistemin özündeki ahlak bozucu mayanın da üzerinde durmak gerekmez mi?
Paylaş