Paylaş
Denizciler, ‘‘Denizle şaka olmaz’’ derler; İstanbul Boğazı gibi dar ve tehlikeli bir su yolunun deniziyle hiç olmaz.
Ama, yaşanan kazalara karşın, orada tam bir ciddiyetin hüküm sürdüğünü söyleyebilir misiniz? Türkiye'ye yöneltilen eleştirileri karşılayacak güvenli geçiş sorunu tam olarak çözüldü mü?
Şaka değil: Boğaz'dan bir yılda geçen ortalama 50 bin gemiden yaklaşık 45 bini 500 tonun üzerinde ve bunlardan da 6.500 kadarı 150-200 metreyi aşan ‘‘büyük gemi’’ niteliğinde.
Yeryüzünde daha kalabalık boğazlar vardır elbet. Örneğin Cebelitarık Boğazı'ndan yılda aşağı yukarı 55 bin gemi geçer ve 30 bin kadar gemi de Tanca ve Ceuta limanları arasında karşılıklı çapraz geçiş yapar. Ama, Boğaz vapurlarını, Beşiktaş-Üsküdar, Emirgan-Kanlıca, Sarıyer-Beykoz arasında gidip gelen motorları ve balıkçı sandallarını hesaba katarsanız, bizdeki sayı daha mı düşük? Ayrıca, Cebelitarık'ın genişliği ile Boğaziçi'nin darlığı bir mi? Hızı, hatta yönü bile değişen akıntı ve ters akıntılar da cabası.
Böyle bir su yolunda güvenliği tam olarak sağlayamamış olmak, yakın zamana kadar uluslararası kuruluşlarda Türkiye'nin büyük ayıplarındandı. Özellikle de, kısaltılmış adıyla IMO diye bilinen Uluslararası Denizcilik Örgütü'nde.
Bereket, başına emekli Deniz Kuvvetleri Komutanı'nın getirildiği ‘‘Türkiye Boğazları Proje Ofisi’’nce gerçekleştirilen hazırlık ve girişimler bu ayıbı kısmen örtmeye başladı. Daha doğrusu, ‘‘başlamıştı’’. Çünkü, ülkenin ezeli hastalıkları, yani çıkar çatışması, eşgüdüm eksikliği, yapıcı olmayan eleştiri ve meslekler arası çekişme bu alanda da kendini göstermiştir.
Baş harfleri yan yana konarak TÜRBO diye adlandırılan Proje Ofisi'nin çalışmaları, özde, VTS denen elektronik sistem çevresinde oluşturulmuş bir izleme, denetim, eğitim ve kurtarma düzeninin kurulmasına dayanmakta. ‘‘Gemi Trafik Hizmetleri’’ diye adlandırılan bu sistem İstanbul ve Çanakkale boğazlarına konduğu zaman geçişlerin çok daha güvenli ve çok daha az beklemeli duruma getirilmesi planlanıyor.
Aslına bakılırsa, bu sistemin kurulması 1988'den beri düşünülmekteydi ve iki kere de ihaleye çıkılmıştı. Ne yazık ki, inceleme gezilerine ve liman ziyaretlerine karşın, şartname eksikliklerinden ve bazı çekişmelerden ötürü, o ihaleler sonuçlandırılamamıştı. Bu kez, İMO önünde de açıklanan ve çok daha tatmin edici bulunan projeye dayanılarak, Temmuz 1998'de son bir ihaleye çıkıldı. Şimdi ise, elemeyi geçen iki firmanın Denizcilik Müşteşarlığı'nca yeterli bulunmaması sonucu, bu ihale de iptal edilmiş durumda.
Haklı olarak, ‘‘Ne oluyor?’’ diye sorabilirsiniz.
Konunun teknik ayrıntıları uzun. Ama, kısaca şunlar söylenebilir: İstanbul Teknik Üniversitesi, projenin doğrudan doğruya üniversiteyle değil de, üniversitenin vakfıyla işbirliği yapılarak yürütülmesine karşı. Kılavuz kaptanlar, şartnamenin kendilerine danışılmaksızın hazırlanmasından ve Boğazlar'la birlikte Marmara'nın da projenin çerçevesine sokulmayışından şikáyetçi. Projeyi hazırlayanlar da kılavuzların isteksizliğinden, Müsteşarlığın ve bağlı olduğu devlet bakanlığının yavaşlığından yakınmakta.
Günün birinde, iki büyük tanker çarpışıp yine ‘‘derya tutuştuğu’’ zaman, etekler de tutuşup herkes birbirini suçlayacak. Sonra, al baştan!
Paylaş