Paylaş
Depremlerle yeraltından hangi mesajların verildiği tartışılıyor.
Kocaeli depremini 28 Şubat'ın Gölcük'te hazırlanmasını cezalandıran bir mesaj sayanlar çıktı. Yaşar Nuri Öztürk bile mesajın, böyle ‘‘spesifik’’ ve belirli olmamakla birlikte, toplumdaki ahlaki bozukluklara karşı genel uyarı niteliği taşıdığını söyledi.
İnanç konusudur, elbet karışılmaz; bireysel olarak, isteyen istediğine inanır ve ona göre sonuç çıkarmakta da serbesttir.
Ama, laik bir cumhuriyetin devleti ve o cumhuriyette temel düstur olan ‘‘en hakiki mürşit ilimdir’’ ilkesiyle yola çıkması gereken sorumlular için yeraltından gelen mesajlar açıktır.
Mesajlar, yerbilimlerinin gelişmediği, uzmanların yetişmediği ve bulgunun az olduğu dönemlerde belki pek açık sayılmazdı. 1939 Erzincan depreminde bile söz konusu mesajları tam olarak çözebilecek durumda değildi bu toplum.
Artık, mesajların anahtarları, ‘‘kör kör parmağım gözüne’’ denecek kadar açıktır. Daha doğrusu, mesajlar zaten vardı da, kolay okunabilir değillerdi eskiden. Şimdi, birincisinden başlayarak, onları sırayla okumanın zamanıdır.
Birinci mesaj, bilime sırt çevirerek bir yere varılamayacağının mesajıdır.
Doğrudur, henüz bilgide kesinlik yok; örneğin Kuzey Anadolu Fayı'nın hangi yöne doğru ne zaman sarsılacağında yerli ya da yabancı uzman kişi ve kurumlar görüş birliği içinde değiller. Ama fayların varlığı ve niteliği konusunda bilgi dağarcığı büyüdükçe önlemlerin de geliştirilmesi gerekmiyor mu? En azından, yerleşim politikası ve uygulanacak yapı teknolojisi açısından?
Ülkenin bu konudaki perişanlığı olanca çıplaklığıyla ortaya çıkmıştır.
Afet sonrası kurtarma etkinliklerinde bazı deneyimlerin edinilmiş olması, afet öncesinin perişanlığını ortadan kaldırmıyor. ‘‘Depremle yaşamaya alışmak, hazırlıklı olmak, deprem çantası bulundurmak’’ gibi bireysel ya da afet örgütlenişini geliştirmek türünden toplumsal dersler, yeraltından gelen mesajı eksik algılamak olur. Bilime sırt çevirişin konuya ilişkin temel ve belirgin örnekleri ortada: Yerbilimlerine gereken önemi vermeme, araştırma kurumlarını güçsüzleştirme ve bilgi dağarcığını genişletecek araçları körletme.
O zaman, sorulacak sorular ve suçlanacak sorumlular da belli olmalıdır.
Cumhuriyetin bu alanda insan yetiştirip kurum geliştirerek başlattığı politikalar, maden ve petrol aramada taşıdıkları önem bir yana, depremli bir ülkede hiç olmazsa can değeri düşünülerek niçin sürdürülmedi? Bu halinde bile Ankara Üniversitesi'nin işbirliğiyle Düzce konusunda iki gün öncesinden bilgi verdiği anlaşılan Maden Tetkik Arama Enstitüsü'nü körletip sözü bile dinlenmeyen sıradan devlet dairesine dönüştürenler kimlerdir? Deniz dibi araştırmaları için Yunanistan'ın yaptırdığı modern gemiden sonra artık pek basit kalan Sismik-I neden yenilenmez?
İkinci ve üçüncü mesajlar ayrı birer yazı konusu olacak kadar önemlidir.
Paylaş