Paylaş
Yaz günleri oyalanma günleridir. Dinlenmek genellikle vakit öldürmek biçiminde anlaşıldığı için, insanlar vakti iyi değerlendirmeyi gerektiren işlerden hoşlanmazlar.
Böyle olduğu içindir ki, yaz aylarının gündemlerinde havaiyat konularının bolluğu dikkati çeker.
Türkiye, yazın büyükçe bir bölümünü sekiz yıllık kesintisiz zorunlu eğitim gibi son derece ciddi konuyla meşgul olarak geçirdikten sonra, nihayet, yazı mevsime uygun konularla bitirmek fırsatını buldu: Diana ve ceset torbaları.
Bu iki konu ülkeyi bir süre daha oyalayabilir.
Peki, sonra?
Yeni hükümetle gidişin nereye doğru olduğunu sormanın zamanı artık gelmemiş midir? Şeriat yönetimine ya da darbeye sürüklenişin kenarından dönmüş olmak, sonu gelmeyen bir iyimserlik havasında yüzmek için geçerli neden midir?
Başka bir deyişle, yeni hükümet uzun süre kullanabileceği açık bir çek mi almıştır?
Yahut, soru şöyle de sorulabilir: Bu hükümetin bir ‘‘çözüm hükümeti’’ oluşu her türlü çözümü sineye çekilebilir kılar mı?
Herhalde, bu çeşit sorulara verilecek yanıt, kıyısından dönülen uçurumun niteliğine bağlıdır.
Şeriat yönetimi niçin ciddi bir olasılık olarak ortaya çıkmıştı ve bu olasılığa karşılık bir askeri darbe neden ciddi bir seçenek sayılmaktaydı?
Şeriat olasılığı, yalnız şeriatçı zihniyetin iktidar ortağı durumuna gelmiş olmasından değil, aynı zamanda umutsuz ve ışıksız kalmış bir halkın böyle bir yönetimden medet umar olmasından ötürü de gündemdeydi.
Askeri darbenin ayak sesleri ise, sadece şeriat tehlikesinden dolayı değil, ülke yönetiminde müthiş bir dağınıklık, sorumsuzluk ve adam sendecilik havasının esmesinden ötürü de daha kuvvetli duyulmaya başlanmıştı.
Bu bakımdan, tekrar tekrar belirtmekte yarar var: Yeni hükümet, sekiz yıllık kesintisiz eğitimi çözüm yoluna sokmuş olmakla yetinemez; halka gelecek için umut ışığı vermek ve dağınıklıkları, sorumsuzlukları, adam sendecilikleri sona erdirmek de bu hükümetin gündemini oluşturmalıdır.
Oysa, bu bakımlardan birkaç ay öncesine göre çok farklı bir hava yok.
Işın Çelebi enflasyon oranları konusunda iyimser demeçler veredursun, o oranlarda hissedilir bir azalma söz konusu değil.
Kaynak konusunda, kayıt dışı ekonomiyi düzen altına alıp vergilendirmek gibi bir müjde yerine, Güneş Taner'in başta özelleştirme olmak üzere tipik Özal'cı formülleri tekrarlayışı duyuluyor.
Yolsuzluk dosyaları ve özellikle Çiller Ailesi'ne ilişkin iddialar hâlâ soruşturulmadan beklemektedir.
Hükümetin ANAP kanadı Refah-DYP kadrolaşmasını durdurup kendi kadrolaşmasını başlatmıştır; buna karşılık Milli Eğitim Bakanlığı, hem de en kritik bir reform dönemine girilirken, hâlâ eski kadroların elinde duruyor.
Oysa, bu ‘‘eski hamam, eski tas’’ havasını dağıtacak unsur da yine aynı hükümetin içinde yer almakta: DSP.
O parti, ya birçok yönüyle eskisinin tekrarı olmaya yönelen bir hükümeti doğru bir yörüngeye çekecek, ya da ANAP'ın gölgesinde adındaki ‘‘sol’’ sözcüğüne hiç yakışmayan bir niteliğe sürüklenecektir.
Belki de yaz sonunda ülkeye egemen olmaya başlayan kötümserlik, bu sürüklenişi görmenin melalinden kaynaklanmaktadır.
Paylaş