Mümtaz Soysal: Bir sorun, bir seçim

Mümtaz SOYSAL
Haberin Devamı

Eğer bir sorun bir ülkeyi on beş yıl meşgul etmiş ve hálá etmekteyse;

O sorun yüzünden o ülkenin otuz bin insanı yaşamını yitirmiş, on binlercesi sakat kalmışsa;

Yüz binlerce kişi o sorun yüzünden yer değiştirmek, doğudan batıya taşınmak zorunda kalmış, köyler, kasabalar boşalmış, kentler kalabalıklaşmışsa;

Sorunun kalıntıları yüzünden hálá insanlar parçalanıp valiler yaralanmakta veya geçen gün Gaziantep'te olduğu gibi, ölümün eşiğinden dönmektelerse;

Osmaniye'de olduğu gibi, beklenmedik yerlerde görevliler vuruluyorsa;

Beklersiniz ki, o ülkede seçim yapıldığında ana tartışma konusu bu olur, partiler, liderler, adaylar o sorunun çözümüne ilişkin ne düşünüyorlarsa onu dile getirirler, meydanlarda bu konuşulur, ekranlar, gazeteler bununla dolar.

Öyle mi?

Elbette bölücülüğün silahlı gücü kırılmış, elebaşısı hapse konmuş, kalıntılarının sınır içinde ve dışında temizlenmesine girişilmiştir.

O soruna ilişkin olarak artık sayısı bile unutulan ‘‘ekonomik paket’’lerden biri daha açıklanmış, herhalde uygulanmasına da geçilmiştir. Partilerin programlarında ve seçim bildirgelerinde bu konuya ilişkin satırlar, paragraflar, hatta sayfalar da eksik değildir.

Ama, bilinmektedir ki, olupbitenleri büyütmemek, içte ve dışta panik yaratmamak için ne kadar özen gösterilirse gösterilsin, son birkaç olay dolayısıyla bile turizm zarar görmüş, bir yığın rezervasyon iptal edilmiştir.

Yine bilinmektedir ki, şimdi dikkatler Kosova üzerinde yoğunlaşmış olsa da, Amerika ve Avrupa bu soruna bir an önce dönmek, ‘‘çözüm?’’ diye Türkiye'ye çullanmak için sabırsızlanmaktadır. Elebaşının paketlenip teslim edilmesi, onlar açısından, sorunun çözümü değil, ciddi çözüm istemenin başlangıç noktasıdır. Kosova'yla benzetmeler ne kadar saçma olursa olsun ve benzetişteki saçmalığı anlatmak için ne denli çaba sarf edilirse edilsin, bilmek gerekir ki, o konu bile bu sorunu daha çok ısrarla deşmenin vesilesi olacaktır. Daha geçen gün, Sırplar ‘‘ayrılıkçıları kovalıyoruz’’ diyerek Arnavutluk sınırını geçtiklerinde, ‘‘Türkler'in Kuzey Irak'ta yaptığını yapıyoruz’’ demediler mi?

Genel izlenim, çözümün hálá askere havale edilmiş olarak kalmakta oluşudur. ‘‘Siyasal çözüm’’ dedikleri zaman, bunu ‘‘yetkili siyasal organlarca bulunup uygulanacak herhangi bir demokratik çözüm’’ olarak anlayan iyi niyetliler açısından bile.

Hükümet etmeye aday olanlar, hiç olmazsa iktidarlarının ilk aylarında bu soruna ilişkin olarak neler yapacaklarını açıkça söylüyorlar mı? Daha iki-üç ay önce, Pişmanlık Yasası'nın hemen çıkarılmasından, elebaşının yargılanışında dış dırdırı kesmek için Devlet Güvenlik Mahkemeleri'ne yeni düzenleme getirmekten söz ediliyordu. Haydi olağanüstü toplantı dolayısıyla Anayasa'yı bile değiştirme fırsatı yakalanmışken parti saltanatlarının yıkılmasından korkularak bu konulara dokunulmadı diyelim; peki, aynı ürkek ‘‘lider’’ler şimdi hálá niçin sessizdirler? Sorun, ‘‘Apo'yu kim yakaladı?’’ sorunu mudur?

Söylenenlerden vaz mı geçildi, yoksa sandığa gidecek milyonlarca insanla dalga mı geçiliyor? Bir ülkedeki en önemli sorunun sözü bile edilmeyen böyle seçim görülmemiştir.

Hayret bi şey.



Yazarın Tüm Yazıları