Bilmece ve yanıtı

Mümtaz SOYSAL
Haberin Devamı

Tarık Aziz bilmecesini, açıkçası ‘‘Niçin geldi? Gelişini kim istedi? Sonuç ne olur?’’ sorularını yanıtlamak için, önce bazı şeyleri saptamak gerek.

Birincisi, Tarık Aziz dört ay önce de gelmek istemiş, fakat diplomasi açısından bunu sakıncalı sayan bürokrasinin görüşü, dış politikanın asıl yönünü o sırada da belirleyen Başbakan Yardımcısı Ecevit'çe doğru bulunmuştu.

İkincisi, Tarık Aziz'in İncirlik'ten söz edip Amerika'nın Irak'ı bombalamak için orayı kullanmaktan vazgeçirilmesini isteyeceği biliniyordu. Kendisi de ‘‘Nasihat dinlemeye değil, bunu istemeye gidiyorum’’ diyerek geldi. Öte yandan, şimdiki hükümetin böyle bir şey yapmayacağı yahut yapamayacağı da bilinmekteydi. Dışişleri Bakanı, bunun için görünürde hukuken bile tartışmalı olup siyaseten hiç inandırıcı olmayan bir gerekçe de bulmuştu: İncirlik, Meclis'in kararıymış; hükümet bir şey yapamazmış. Meclis'çe verilenin, mutlaka yerine getirilmesi gereken bir ‘‘talimat’’ değil, istendiği zaman durdurulabilecek bir iş için ‘‘izin’’ olduğunu unutarak.

Üçüncüsü, Tarık Aziz'e ‘‘Denetim için Birleşmiş Milletler'le işbirliğine yeniden başlayın; biz de ambargoyu kaldırtalım’’ deneceği başından beri söyleniyordu; galiba öyle de dendi. Ama, bunun iki yanı havada bir öneri olduğu bellidir: Irak'ın açığa çıkan birtakım gerçekler ışığında Denetim Komisyonu'na inancını büsbütün yitirdiği ve taş çatlasa buna razı olmayacağı bilindiği gibi, Washington'un ambargoyu kaldırmaya yanaşmayacağı da biliniyor.

O halde?

Somut sonuç vermeyeceği bilindiği halde, Ecevit'in bu işe kalkışması nedendir acaba?

Kimileri, Irak'ın yeni büyükelçisini bile kabul etmek istemeyen Cumhurbaşkanı'nı ve Bağdat'la her türlü yakınlaşmaya ters bakan Washington'u kızdırmak pahasına böyle bir girişimde bulunulmasını ‘‘Milliyetçi Ecevit dış politikası’’nın yeni bir belirtisi saymakta.

Kimileri de, Türkiye'nin Kafkasya, petrol boru hattı, Balkanlar, Avrupa Birliği ve Ortadoğu konularında Amerikan desteğine muhtaç olduğunu pekala bilen bir Ecevit'in bu adımını bir ‘‘taşeronluk girişimi’’ olarak görmekte: ‘‘Irak'ı yola getirmede size yardımcı olabilirim’’ iddiasıyla, hatta Saddam yerine Tarık Aziz'i hazırlamak niyetiyle yapılmış bir taşeronluk başvurusu.

Gerçek, farklı. İki tarafın da işine gelen ortak bir yanı var ziyaretin.

Irak açısından, özellikle Arap Birliği'nin yan çizişinden sonra büsbütün yalnız olmadığını göstermek isteyen Bağdat yönetimi, geçenlerde Dışişleri Bakanı Sahaf'ı Mağreb ülkelerine yollamayı yararlı gördüğü gibi, Tarık Aziz'in bir NATO başkentinde kabul görmesini de yararlı saymıştır.

Olayın, Türkiye bakımından değilse bile Ecevit bakımından yararını sezmek için, onun medyatik ilişkileri ne kadar önemsediğini, vaktinin ne kadar büyük kısmını siyasal reklam temaslarına ayırdığını bilmek gerekir. Son girişim, kendi kendine üstlenilen bir arabuluculuk rolü olarak somut sonuç vermese de, seçim dönemine rastlayan büyük çapta bir ‘‘halkla ilişkiler’’ operasyonu olarak onun açısından da pek yararlı görülmüş olabilir.

Ne var ki, diplomasi ile kişisel medyatikliği birbirine karıştırma hastalığı, son yıllarda Türkiye'yle birlikte birçok ülkenin devlet adamlarına da bulaştığından, bu çeşit ‘‘yarar’’lar harcıalem olup fena halde ucuzluyor.



Yazarın Tüm Yazıları