Paylaş
Eksik verilerden kalkarak iddialı çözümlemelere gitmek olmaz. Seçim sonuçlarını doğru değerlendirebilmek için, tabloyu bütünüyle görmek gerekli. Yerel seçimlerin, özellikle de belediye seçimlerinin sonuçlarıyla birlikte.
Her şeyden önce, bazı liderlerin başarısız olmalarına bakıp partiler konusunda da aynı başarısızlığa hükmetmek yanıltıcı olabilir.
Özellikle, medyanın ve medyatikliğin ağır bastığı bir ortamda.
Liderler partilerinin programlarını, seçim platformlarını, belirli konulardaki plan ve tasarımlarını sahneye çıkarmak yerine kendilerini öne sürmüşlerse, kişilerin başarısızlığı örgütlere mal edilebilir mi? Daha doğrusu, mal edilebilmesi için, örgütlerin varlığını ve etkinliğini daha iyi gösteren yerel seçimlerdeki durumlara da bakmak gerekmez mi?
Aynı şey, başarılı gözüken liderler için de doğru.
Başarı, liderin midir, örgütün mü?
İkisinin birden mi, yoksa birinden birinin mi?
Karizma mı, konjonktür mü?
Başarı, liderle örgüt arasındaki uyumun mu sonucu? Yoksa, tam tersine başarıyı getiren dışa pek vurulmamış bir uyumsuzluk mu? Örneğin, başarı, liderin örgüte aldırış etmeksizin, hatta örgütün var olup olmadığına bakmaksızın öne çıkışı sayesinde mi kazanılmıştır? Yahut, başarılı örgüt başarısız lideri mi zafere taşımıştır?
Türk siyaset sahnesine çekidüzen vermek gerektiğinin sık sık söylendiği şu günlerde, böyle bir yeniden düzenlemenin başarılabilmesi, bütün bunların bilinmesine bağlı. Demek ki, Türkiye'nin üniversitelerinde yetişen siyaset bilimcileri için muazzam bir çalışma alanı açılmıştır.
Şimdilik çok şey değişmiş gözüküyor. Ama, belki de pek az şey değişmiştir.
Örneğin, DYP'yi Demirel'den yüzde 27'yle devralan bir Çiller partinin oylarını önce yüzde 19'a, şimdi de yüzde 13'e düşürmüşse, bunun anlamı daha çok taşra ve köylülük temellerine dayalı bir Demokrat Parti hareketinin, değişik etiketlerden geçtikten sonra artık tükenmekte oluşu mudur?
Yahut, Yılmaz'ın yüzde 36'da devraldığı ANAP oylarını yüzde 13'e kadar düşürmesi, köşe dönmeci bir neo-liberal burjuvazinin sönüşü anlamına mı gelir?
Yoksa, sosyolojik çözümlemelerin açıklamakta güçlük çekeceği bu sonuçların gerisinde, Çiller'le Yılmaz'ın kişisel başarısızlıkları mı yatmaktadır?
Yalnız, bu bilimsel çözümlemeler yapıladursun, Türkiye'deki siyasal sistemin kurumlara ve kurallara ilişkin kusurlarını düzeltmek için, sistemde yer alıp ona egemen olanlardan medet ummak kadar yanlış bir şey olamaz. Kimse, kendisini parti liderliğine taşıyan bir Partiler Yasası'nı ya da partisine iktidar yolu açan bir seçim sistemini değiştirmek istemez. Zaten, dikkat edilirse, bu çeşit yapısal değişiklikler için Türkiye'de genellikle sistem dışı müdahaleleri, ara rejimleri falan beklemek gerekmiştir.
Bu tuhaf ve çelişkili durumu önlemek amacıyla, belki de İtalyanların arada sırada yaptıkları gibi, mevcut yapıları aşıp referandumlar yoluyla doğrudan doğruya büyük halk yığınlarının tercihlerini almak düşünülebilir. Kısır döngüleri kırmanın tek demokratik yolu bu oluyor.
Ama, o da yürürlükteki sistemde henüz bulunmayan bir yoldur.
Paylaş