Paylaş
Şimdi, lütfen, herkes elini vicdanına koyup söylesin: Irak'a yağdırılan bombalarda insanı isyan ettirici, üstelik mide bulandırıcı bir şey yok mu?
Evet, herkes. Amerika'yla İngiltere'nin yaptığı her şeyi haklı bulanlar da, Saddam rejimine nefretle bakanlar da dahil herkes, hangi inançtan olursa olsun, günlerdir sürüp giden şu televizyon görüntülerine bakarken duyduklarını artık içtenlikle dile getirmelidir. Daha fazla duyarsız ve sessiz kalınamaz.
Saldırı ile Kongre'deki azil girişimi arasında oluşan bağlantı bu tiksindirici tablonun ancak bir parçası. Asıl önemli olan, Birleşmiş Milletler Kontrol Komisyonu olayında oynanan komedi ve sözde tarafsız Avustralyalı diplomat Richard Butler'ın bu komedideki çarpıtıcı rolüdür. Raporun sunuluşundaki zamanlamayı ve Beyaz Saray'la kurulan bağlantıyı gördükten sonra, ‘‘Tesisler denetime açılmadı!’’ hikâyesine artık ne kadar inanırsınız? Belli ki, ‘‘Kuzuyla Kurt’’ masalında olduğu gibi, Saddam rejimini yıkıp Irak'ı parçalamak amacıyla ‘‘Suyumu bulandırdın!’’ oyunu oynanmaktadır. Yapılanın ne hukuka ve Birleşmiş Milletler'in saygınlığına yakışan bir yanı var, ne de dürüstlüğe ve insafa sığan. Ortadoğu'nun orta yerinde cinayet işleniyor.
Koskoca devlet başkanlarının, başbakanların, dışişleri ve savunma bakanlarının demeçleriyle ve bomba sesleriyle ekranlara yansıyan bir cinayet.
Öööö'ler, ıııı'larla gevelenen uyduruk gerekçeler ve ardından ‘‘güüüm, güüüm’’ sesleri. Yapılana akıl erdirmek güç. Necip Fazıl'ın diliyle, ‘‘sırrını ararken patlayan gülle’’ler altında masum insanlara çektirilen çile!
Hesaplılıkla yalancılığın, Ramazan'a saygıdan söz eden ikiyüzlülükle ‘‘Hedeflerin yüzde yetmiş beşini vurduk; hepsini vuruncaya kadar devam edeceğiz!’’ diyen acımasızlığın birbirine karıştığı hengame!
‘‘Basra'da ve Tikrit'te isabet alan üç hastanede mi stratejik hedeflerdendi?’’ diye sormaz mısınız?
İşin bu bombardımanla biteceğini sanmak yanlıştır. Belli bir yığınak süresinden sonra daha ciddi boyutta askeri harekâtın başlaması beklenmelidir. Irak konusundaki jandarmalık niyetleri sonuna kadar götürülecek.
Türkiye açısından bakıldığında, ekonomiye en az 50 milyar dolarlık zarar vermiş bir ambargo politikasının yanlışlığını arada sırada cılız sesle belirtmek yetmiyor. Ankara, yanıbaşındaki topraklarda büyük müttefiklerince yapılmak istenenleri açıkça bilmek ve kendi rızası dışında adımlar atılmasını önlemek için çok daha kararlı davranmak zorundadır. Ayrıca, atılacak adımların bu gibi sorunlar yaratacağını düşünmek ve hazırlıklı olmak gerekiyor.
Bu gelişmeler sonucunda Kuzey Irak'ta Barzani-Talabani ikilisine dayalı olarak kurulacak yarı-feodal devletin Türkiye toprakları üzerindeki etkilerini göz önünde bulundurarak Güneydoğu'ya ilişkin çok boyutlu bir planı bir an önce oluşturup uygulamaya başlamak şimdi daha çok önem kazanmıştır.
Tabii, böyle bir bölgesel planlama çabasını ana çizgileriyle Türkiye'nin bütünü için düşünülmüş stratejik bir planlama çerçevesine oturtmadan tam anlamıyla başarılı sonuç alınabileceğini düşünmek de yanlış.
Ama, ne yazık ki, bugün ülkeyi yönetir durumda olan siyasal kadrolar, en tepedekilerden en küçüklerine kadar, birbirlerine oynayabilecekleri oyunları planlamaktan başka bir şeyle meşgul görünmüyorlar.
Paylaş