Paylaş
Jean-pierre Chevenement, sosyalist ağırlıklı, Fransız hükümetinin en önemli bakanlıklarından birini, İçişleri Bakanlığı'nı yönetiyor.
Ama, Sosyalist Parti'nin üyesi değil. Eskiden üyeydi; birkaç yıl önce ayrılıp kendi küçük partisini kurdu: ‘‘Vatandaşlar Hareketi’’ adıyla.
Lionel Jospin'in Sosyalist Partisi geçen yılki genel seçimlerden en büyük parti olarak çıkmıştı. Fakat Millet Meclisi'nde salt çoğunluk olabilecek kadar sandalye elde edemediği için, Komünistler ve Yeşiller'le birlikte Chevenement'ın grubunu da çevresine toplayıp ‘‘Çoğulcu Sol’’ denen koalisyonu kurmuştu.
İçişleri Bakanı, bu çok renkli koalisyonun belki de en renkli siması.
Renkliliğinin bir yanı da, hükümetin Avrupa politikasını pek büyük coşkuyla karşılamayışından ileri geliyor.
Coşku ne demek, bu konda tam bir kuşku, hatta korku içinde. Mösyö Chevenement da, Avrupa Birliği'ne egemen olanların yapmak istediklerini, dünyayı ‘‘istila eden’’ küreselleşme dalgasının yeni bir görüntüsü sayıyor. Geçen gün, Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nın tam karşısındaki bakanlık makamında konuşurken, ‘‘Atlantik ötesinin küreselleşmecileri gibi bunlar da cumhuriyetçi ve sol değerler olarak bildiğimiz ne varsa, hepsini kökünden yıkma peşindeler’’ diyordu.
Ama, o böyle düşünedursun, Millet Meclisi, daha bir gün önce Avrupa Merkez Bankası'nın kuruluşuna ilişkin yasayı, ancak birkaç saatlik kısa bir tartışma sonrasında büyük çoğunlukla kabul edivermişti.
O banka ki, 12 Avrupa ülkesindeki merkez bankalarının üstüne çıkarak, ortak bir Avrupa para politikası saptayıp uygulama bakımından tam yetkili tek organ olacak.
Önümüzdeki yılbaşından başlayarak iki yıl süreyle ulusal paralarla birlikte tedavül edecek ve daha sonra yalnız başına 12 ülkenin ‘‘tek para’’sı olacak olan ‘‘Euro’’yu basmak, ayarlamak ve yönetmek yetkisi bu bankanın.
İsterseniz, Türkçeye uyarlayarak ‘‘Avru’’ diyebileceğiniz bu para, artık ulusal para politikalarına son verme iradesinin simgesi olmuştur.
Klasik kitaplar ve anayasalar, parayı, eskilerin mızrak ve davul gibi simgeleriyle birlikte, devlet egemenliğinin göstergesi sayardı. Şimdi, en azından 12 Avrupa devleti için, bu egemenlik yetkisi tarihe karışıyor. O yetkiyle birlikte, devalüasyon, faiz hadlerini değiştirme ve ekonomiyi kamçılayıcı bütçe yöntemlerine başvurma gibi yollarla ulusal ekonomik politikalar uygulayabilme yetkisi de.
Sıkıntıya düşen ekonomileri ayakta tutabilmek için kala kala, ücretleri kısma ve sosyal güvenlik sistemlerini daraltma gibi çaresizlik çözümleri kalıyor.
En başta emekçi kesimlere çullanacak çözümler.
Bakan Chevenement, ‘‘Bu böyle gitmez; tepkisi mutlaka gelecek’’ diyerek teselli buluyorsa da, tepki kendiliğinden gelmez. Olanı biteni iyi anlamak, anlatmak ve halk yığınlarıyla birlikte ulusal tepkiyi örgütlemek gerekiyor.
Paylaş