Paylaş
Kasetler savaşı, en çok, düzendeki kokuşmuşluğun yaygınlığını göstermeye yaramıştır. Sisteme ne kadar kötümser bakmış olursanız olun, kurşunlu şiddetle kuşkulu servetin, ölümcül tehditle siyasal kudretin birbirine bu ölçüde bulaşmış olduğunu tahmin edebilir miydiniz?
Devlet, partiler, iş çevreleri ve mafya iç içe.
Kurthan Fişek, ‘‘Çakıcı'yla telefon, mektup, telgraf, teleks, faks, İnternet muhabbeti olmayan bir tek ben kaldım galiba’’ derken haksız mı?
Artık her şey şaibelidir; yakın geçmişe dönerek her şeyi bu kuşkucu bakışla tekrar gözden geçirmek gerekiyor.
Her şeyi.
Özellikle ihaleleri, devlet bankalarının, kamu kuruluşlarının satışlarını.
En önce de, mafyaların cirit attığı bilinen yerlerle ilgili olanları: Limanları, havaalanlarının yer hizmetlerini, tekelleşmiş kazanç yuvalarını...
Necati Doğru, geçen günkü Sabah'ta, Bitlis'teki Best sigara fabrikasının kamulaştırılma öyküsünü yeniden anlatmaktaydı: Yatırım yerinin yanlış seçilmesi ve tütünün İngiltere'ye yollanıp kıyıldıktan sonra Türkiye'de işlenmesi yüzünden zarar eden fabrikadaki yüzde 70'lik Rothman hissesinin Tekel'ce satın alınışı... Kaynak yutan, ürettiği sigaralar çok pahalıya mal olan kapatılmış bir fabrikanın yeniden açılması... Uğradıkları zarara Önceleri çok üzülen İngilizler'in Türk devletinden gelme bu beklenmedik lütuf karşısında, ‘‘İyi iş yaptık!’’ diye sevinişleri...
Necati Doğru, yaklaşık on beş ay önceki bu haberi anımsattıktan sonra, soruyor: ‘‘Eyüp Aşık, Best'i devletleştirirken Çakıcı'dan talimat mı aldı?’’
Haksız mı?
Benzer soruları artık başka birçok şey için de sormaz mısınız?
Böylesine yaygın bir kokuşmuşluk elbet kolay temizlenmez.
Hele, devlet mekanizmasının çeşitli kolları da buna bulaşmışsa. Temizleyicilerin temiz olmadığı yerde temizlik olur mu?
Çare, kimilerinin zaman zaman yazıp söylediği gibi, devleti küçültmek ve küçültürken zayıflatmak değildir. Dikkat ederseniz, şu ilginç çelişki açıkça görülüyor: Gerçek kokuşma, asıl bu küçültüş ve zayıflatış sırasında, sırtlanlar birbirini yerken olmuştur.
Üstelik, içinde yaşadığımız toplum, henüz en basit kamu hizmetlerinin bile doğru dürüst görülmediği, asgari devlet görevlerinin yerine getirilmediği bir toplum. Küçültüşün, bu hizmetlerde ve görevlerde herhangi bir düzelme, artma, iyileşme yaratmadığı da ortada. Tam tersine, bu çeşit temel hizmet ve görevlerin başında gelen sağlıkla eğitim gitgide kazanç ve ticaret konusu olmaya yöneliyor.
Demek ki, çare, devleti küçültüp zayıflatmak değil, tam tersine düzeltip güçlendirmektir. Düzgün ve güçlü bir devlet ise, her şeyden önce temiz ve sağlam bir kamu görevlileri kadrosu yaratmakla olur. Kokuşmuşluğu onlar temizleyecektir.
Oysa, son yıllardaki gidişe baktığınızda ne görüyorsunuz? Kamu yönetimini düzeltmek şöyle dursun, ‘‘devlet hizmetlerinin yeniden düzenlenmesi’’ veya ‘‘personel reformu’’ gibi sözlerin edilmesi bile günah sayılmaya başlanmıştır.
‘‘Benim memurum işini bilir’’ sözünün mürşitliğiyle gelinen nokta budur.
Paylaş