Paylaş
Sayın Başbakan, Bonn görüşmelerinin ardından, ‘‘İstediğimizi aldık!’’ dediğine göre, neyin ‘‘alındığına’’ biraz daha yakından bakmak gerekir.
Alınan nedir?
‘‘Türkiye günün birinde Avrupa Birliği'ne tam üye olacaktır’’ biçiminde çok genel, zaman ve tarz bakımından belirsiz bir vaat mi?
Türkiye, Komisyon raporundaki gibi ‘başvurmuş’ ülke durumundan çıkarılıp öbür ülkelerle tam eşit olarak ‘aday’ ülke'' mi sayılacaktır?
Konu, Bayan Çiller tarzında ‘‘Bıraktığımız noktadan çok ciddi ve vahim dönüşler olmuştur’’ cinsinden gayri ciddi demagojilere sapmadan incelenmeli.
Çünkü, tam da Bayan Çiller'in yönetiminde ağır yaralar almış olan Türk diplomasisinin artık daha fazla zikzaklara tahammülü yok.
Türkiye'nin ‘‘günün birinde’’ tam üye olabileceğini söylemek, elbette yeni bir şey söylemek değildir. Şimdiye kadar bunu söyleyen resmi ağız çok oldu. Hatta Alman Dışişleri Bakanı Kinkel bir keresinde daha da ileri giderek ‘‘Biz sizi Avrupa'ya aldıracağız’’ anlamına gelen sözler bile etti.
Yeni olan, Kohl gibi bir Alman Hıristiyan Demokratı'nın tutum değiştirmesi.
Çünkü, Bayan Çiller'in Avrupa çevrelerinde yarattığı tepki, bir ara, Alman Hıristiyan Demokratları'nı neredeyse resmi olarak, ‘‘Türkler, asla!’’ dedirtecek noktaya getirmişti. Şimdiki tutum değişikliğinin de en başta Türkiye'deki iktidar değişikliğinden kaynaklandığı kimsenin meçhulü değildir.
Ama, bu tutum değişikliğinin derecesi nedir? Henüz bilinmeyen bu.
Asıl üzerinde durulması gereken nokta, bu belirsiz tutum değişikliğinin bile, Türkiye'den alınan, ‘‘tam üyelik durumunda da serbest dolaşıma esnek bakılabileceği’’ vaadiyle gerçekleştirilmiş olmasıdır.
Avrupa'nın, nüfusu 70 milyona yaklaşan ve yoğun işsizlik yaşayan Türkiye gibi bir ülkenin tam üyeliğinden endişe duyması doğal.
Nitekim, Portekiz'in tam üyeliği sırasında da buna benzer kaygıların giderilmesine yönelik önlemler gündeme gelmişti.
Önemli olan, bu konuda benzer bir esnekliğin Avrupa'ca da gösterilmesidir.
Ama şimdiden.
Çünkü, aynı konuda şimdiden hiçbir esneklik gösterilmezse, Almanya gibi ülkelerin gerçek bir tutum değişikliğine geçtiklerine inanmak zordur.
Bırakın tam üyeliği, uygulanmakta olan Gümrük Birliği nasıl bir birlikteliktir ki, Türkiye'ye mal satan Avrupalı tüccar Türkiye sınırlarından vızır vızır girip çıkmakta, Avrupa'ya mal satacak Türkiyeli tüccar ise pazar oluşturacağı ülkelerin konsolosluk kapılarında vize dilenmektedir?
Bu en basit engel kaldırılmadan geleceğe yönelik iyi niyet belirtilerine inanabilir misiniz?
Kaldı ki, genel olarak bütün Türk vatandaşlarına AB ülkelerince uygulanmakta olan vize zorunluluğu bile, tam üyelik şöyle dursun, bugünkü ortaklık ve Gümrük Birliği statüleriyle bağdaşabilecek bir şey değildir.
Kimse, Türk vatandaşlarının Avrupa Birliği ülkelerinin vatandaşları gibi sınırlardan pasaportsuz serbestçe girip çıkabilmesini istemiyor. Ama, hem ‘‘Ortaksınız, Gümrük Birliği'ndesiniz, koşulları yerine getiriseniz bir gün tam üye de olocaksınız’’ demek, hem de pasaportu yeterli saymayıp insanları günlerce, aylarca vize peşinde koşmaya zorlamak olmaz.
Bu eğriliğin, şimdiden bir an önce giderilmesi ve ondan sonra da ‘‘doğru oturup doğru konuşulması’’ gerekmez mi?
Paylaş