Paylaş
Haritaya bakınca Türkiye'yi dünyanın tam ortası sanıp arkasından da müthiş sözler ediyoruz. Unutuyoruz ki, kıtaların haritaya konuş biçimine göre, yeryüzünün ilginç merkezlerinden biri sayılacak başka çok ülke çıkabilir.
Avrasya denen iki kanatlı büyük kıtayı gösteren bir haritada, Türkiye'nin Avrupa ile Asya‘nın tam menteşesine yerleşmiş olduğu kesin. Ama, örneğin Avrupa ile Amerikalar’ı gösteren ve Atlas Okyanusu'nu araya alan bir başka haritada İspanya'nın yeri de ilginç değil mi? Avrupa'nın Batı ucunda, üstelik Akdeniz Latinliği ile Güney ve Orta Amerika'nın Latin ağırlıklı ülkeleri arasında doğal bir köprü. Ayrıca, Türkiye Avrupa'dan Orta Asya ve Ortadoğu'ya atlama taşı olma iddiasını ileri sürerken, İspanya da aynı iddiayı, Cebelitarık yoluyla Magrep ve hatta bütün Afrika için ileri süremez mi?
Ne tuhaftır ki, onaltıncı yüzyılın görkemli imparatorluk yılları boyunca Kanuni Süleyman ile İkinci Felipe döneminde Akdeniz egemenliği için çatışıp sonra birbirinden uzaklaşan iki halk, İspanyollar ve Türkler, şimdi yüzyıllar sonra, yeniden bir araya gelmek üzeredirler.
Ama bu kez, karşı karşıya değil yan yana; Akdeniz yakınlaşması için.
Kuzey'in genellikle Cermen ağırlığına karşı Akdenizli bir Avrupa ağırlığı oluşturmak.
Fransa ile İtalya'nın uzun süredir böyle bir düşünce peşinde oldukları bilinmeyen bir şey değil. Şimdilerde İspanya da aynı gereksinimi duymakta.
Soyunduğu bu yeni role Latin Amerika ağırlığını da ekleyerek.
Türkiye'nin Avrupa'daki Akdeniz ağırlıklı oluşuma biraz daha yakın ilgi duyması ve Brüksel'in kapılarını bir de bu yönden zorlaması gerekmez mi?
Madrid'in Uluslararası Sorunlar ve Dış Politika Enstitüsü'ndeki toplantıda, Türkiye'nin Avrupa kapılarında yaşamakta olduğu sıkıntıları vaktiyle kendilerinin de yaşadıklarını söylüyor İspanyollar. Hatta, dediklerine göre, onların bile ‘‘Avrupalılık’’ları tartışma konusu edilmiş.
Elbette, İspanya gibi bir ülkenin genişleyen Avrupa'da kendisine rakip olabilecek Türkiye türü yerlerden gelme tam üyelik başvurularına sıcak bakması, onlar için çırpınıp kendini helak etmesi beklenemez. Nitekim, başka birçok konuda olduğu gibi bu konuda da İspanya'nın şimdiye kadarki genel tutumu hep ‘‘büyükler’’in tepkilerini öğrenip ona göre davranmak oldu.
Ama, nedense son aylarda Türkiye'nin tam üyelik adaylığı konusunda İspanya'dan gelen bazı olumlu mesajlar var.
Akdeniz sıcaklığı mı?
Akdenizlilik politikasını başkalarının tekeline bırakmama isteği mi?
Yoksa, düpedüz dış ticaretteki çıkar ilişkisi mi?
Rakamlara bakıldığında açıkça görülüyor: Ticaretteki durum açıkça İspanya'nın lehine. Hem de, neredeyse bire üç oranında: 1996'da, onlardan aldığımız yaklaşık bir milyar dolarlık mala karşılık ancak 360 milyon dolarlık dışsatımımız olmuş. Ayrıca, İran doğal gazının taşınmasına, Çanakkale Boğazı ve İzmit Körfezi geçiş projelerine, Deniz Kuvvetleri için karakol uçaklarının alımına ilgi duyan bir İspanya söz konusu.
Yakınlaşmanın nedenleri ne olursa olsun, asıl ihmal edilmemesi gereken bir de siyasal boyut var.
Hele, Türkiye'deki sol açısından: Türk solu, İskandinav tutkusundan ve Blair hayranlığından kurtulup Güney Avrupa soluyla, Fransa'nın, özellikle de İtalya ve İspanya'nın soluyla yakın ilişki kurmadıkça, Avrupa içindeki soğuk hınzırlıklara karşı sıcak Akdeniz cephesi tam gerçekleşmiş olmayacak.
Ya da, o cephede Yunanistan serbestçe at oynatacak.
Paylaş