Paylaş
Türkiye'nin politikacıları geçen haftanın önamli bir dış olay üzerinde yeterince durmadılar. Hatta birçoğu farkına bile varmadı.
Olay, yerel seçimlerde aşırı sağcı Ulusal Cephe'nin desteğiyle seçilen beş eyalet meclisi başkanından ikisinin istifasıydı.
Fransa'nın mülki örgütlenişi başlangıçta Türkiye'ninkine çok benzerdi. Daha doğrusu, bizdeki oradan alınmadır. Ama, sonradan, oradaki iller gruplandırılıp bölgeler kuruldu. Bölge ya da eyalet meclisleri de, bizdeki il genel meclislerini andırır. Ama, daha büyük ve daha yetkili. İşte, son yerel seçimler, aynı zamanda bu meclislerin başkanlarını seçmek için yapılmıştı.
İki turlu olarak.
Yani, ilk turda salt çoğunlukla kazanamayan, ama en çok oy alan iki aday son turda çekişiyor ve partiler de bu tur için birbirlerine destek veriyor.
Bu sayede, Sosyalist Parti, Komünistler'in ve Yeşiller'in desteğiyle, eskiden kaybettiği birçok yerel yönetimi yeniden ele geçirebildi.
Ne var ki, merkez sağda her şey bu kadar açık ve berrak olmadı.
Sağ partilerden François Leotard'ın başkanlığındaki UDF'nin, yani Fransa Demokratik Birliği'nin adayları yer yer Ulusal Cephe desteğini sinsice kabullenmiş ve beşi bu sayede seçilmişti.
O Ulusal Cephe ki, Le Pen'in başkanlığında, faşizme yakın bütün sağcı güçlerin, hatta dincilerle ırkçıların toplandığı bir hareket görüntüsüne bürünmüş, yerel seçimlerin ilk turunda aldığı yüzde 15 oyla bütün Fransız siyaset sahnesinde etkili olmaya soyunmuştu.
Tabii, bu yüzden, Büyük İhtilal'in cumhuriyetçi geleneğini sürdürmekten gurur duyan bir Fransa'da kıyametler koptu. Sendikalar ve medya ayaklandı, sol partiler seçim sistemini değiştirmekten söz edecek kadar büyük tepki gösterdi.
Sağ partilerin büyükçe bir bölümü de.
Hatta, kendisi de merkez sağdan gelen Cumhurbaşkanı Jacques Chirac, böyle bir aşırı sağın oyuyla işbaşına geçmenin cumhuriyetçiliğe yakışmayacağını açıkça söyleyip bu yoldan seçilenleri istifaya çağırdı. UDF yönetiminin de tepkisi sert oldu. Önce, Bourgogne eyaletinin meclis başkanı çekilmişti; hafta sonuna doğru da merkezi Paris'in güneyindeki Orleans olan eyaletin başkanı çekildi.
Cumhuriyetçi Fransa, cumhurbaşkanı başta olmak üzere bütün siyasal kadrolarıyla, cumhuriyete ters düşen akımları kusuyordu.
Türkiye'de ‘‘cumhuriyetçi’’ geçinenlerde bu açıklık var mı?
Örneğin, iki turlu bir yerel seçimde ANAP ve DYP'deki bazı kanatların Fazilet'li adaylarla işbirliği yapmayacağından emin olabilir misiniz? Tarikat mensubu yerel politikacılar arasında partileri, hatta sağ-sol bölünmelerini bile aşan gruplaşmalar olmaz mı? Hepsinde, 1946'dan beri süregelip zaman zaman su yüzüne çıkan ve neredeyse laik cumhuriyet karşıtlığına dönüşen bir tutumun izleri yok mudur?
Nihayet, siyaset sahnesine çıkışındaki demokratlığı sevimli ‘‘Çoban Sülü’’ anılarıyla süslenen ve kırk masalından kırkı kuzu üzerine olan Sayın Cumhurbaşkanı'ndan da, erken seçim sonrası kaosunu yeni bir devlet sistemine dönüştürme hesaplarını boşa çıkaracak daha kesin ve daha berrak bir tutum bu.
Beklemek bütün cumhuriyetçilerin hakkı değil midir?
Paylaş