Paylaş
Son aylarda Sayın Başbakan'a bir haller olduğu belliydi. Ama, doğrusu, o hallerin bu hallere dönüşeceği tahmin edilmezdi.
Sayın Başbakan'ın en son sözü şu: ‘‘Uluslararası tahkim konusundaki tepkiler abartılı kaygılardır. Bu yolu çağımızın kaçınılmaz bir gereği olarak benimsemek zorundayız. Türkiye'nin kalkınması için gerekli yabancı sermayeyi, teknolojiyi çekebilmemiz olanaksız denecek kadar zor.’’
Ne var ki, uluslararası tahkimi ‘‘çağın kaçınılmaz gereği’’ ve ‘‘yabancı sermayeyi çekebilme’’nin tek çaresi olarak gören Sayın Başbakan bile ‘‘Ama, ulusal egemenliğimizi korumaya da olabildiğince özen göstereceğiz’’ sözünü etmekten kendini alamıyor. Demek, ulusal egemenlik konusunda onun da ‘‘kaygı’’sı var. O halde, başkalarının başka bakımlardan da kaygılı olmasını anlamak gerekmez mi?
* * *
Kimler tepki gösteriyor uluslararası tahkime?
Önce, hukukçular.
Onlar tepki göstermeyecek de kim gösterecek? Ulusal hukukun egemenliği bir yana, doğrudan doğruya huhukçuların kurumlarını ve mesleklerini ilgilendiren bir yönü var konunun. Örneğin, 1961 Anayasası yürürlükte olsaydı, o Anayasa'ya göre böyle bir konuda Anayasa Mahkemesi'ne başvurma hakkı olan Danıştay uluslararası tahkime karşı bu hakkını kullanmaz mıydı? Şimdiki Anayasa'nın artık böyle bir hak tanımayışı ve Anayasa değişikliklerinin Anayasa'daki temel ilkelere uygunluğunu denetlemenin olanaksızlaşması işin özünü değiştirir mi?
Tepki gösterenler arasında barolar da var. Avukatlar biliyorlar ki, uluslararası tahkime gidildiğinde kendileri de saf dışı edilmiş olacaklar; anlaşmazlıklar uluslararası hakemlere havale edilince mahkemeler önünde ne şirketlerin haklarını savunma olanağı kalacak ellerinde, ne de kamunun.
Başka kimler?
Elbette, işçi sendikaları.
Çünkü, uluslararası tahkim, dünyada gerçekleştirilmeye çalışılan çok daha büyük ve köklü bir değişikliğin, yani ‘‘Yatırımlara Dair Çoktaraflı Anlaşma’’ girişiminin öncüsüdür. Başlangıçta OECD, şimdi de Dünya Ticaret Örgütü çerçevesinde yürütülen bu girişim, yalnız yabancı yatırımcılara karşı yerli yatırımcılardan zerre kadar farklı bir tutum takınılmasını olanaksız kılmakla kalmıyor, ortaya çıkabilecek işçi tepkileri konusunda da devletleri sorumlu sayıyor. Yeni yatırımcıların dayattıkları sözleşmelere şimdiden bu çeşit kayıtlar koymaları ve uluslararası hakemlerin de bunları insafsızca yorumlaması pekala mümkündür.
* * *
Şimdi, birileri çıksa va Sayın Başbakan'a ‘‘Sizin de afyon ekimi ve Kıbrıs konularındaki tutumunuz abartılı ve biraz çağdışı’’ dese ne olur?
Amerikan Koleji'nde okumuş Halide Edip gibi mandacılar da Mustafa Kemal'in ulusal bağımsızlık ‘‘kaygı’’sını abartılı bulmaktaydılar.
Buldular da ne oldu?
Paylaş