Paylaş
Terör örgütünün başı Abdullah Öcalan, sorgusunda en büyük özlemini şöyle dile getirmiş: ‘‘Sakarya'da bira içmeyi çok özledim...’’
Sakarya, sadece Öcalan'ın değil, birçok şairin, yazarın, ressamın özlemi olmuş.
Ancak bugünkü Sakarya, ne Öcalan'ın 1970'in sonlarında hatırladığı, ne de İlhan Berk'in 1958'de yazdığı ‘‘balad’’da dile getirdiği gibi.
Kızılay'ın en önemli mekánı, soğuk votka ve biranın yanında sosis tava patates kızartmasıyla meşhur Piknik yıkılmış...
Sevgi Soysal'ın ‘‘Yenişehir'de Öğle Vakti’’nin mekánı yok olmuş...
Yerine dikilen dev binada ise sadece adı kalmış; SSK Piknik İşhanı...
Yanıbaşında, akşamları uğranılıp bir tek rakı atılan, kültürel etkinliğin en yoğun yaşandığı Sanat Kurumu da gitmiş...
Selanik, İnkılap ve Bayındır'ın, insan selini boşalttığı Tuna Caddesi durgunlaşmış.
Selanik Caddesi mekánlarını çay ocaklarına, büyük marketlere, dönercilere, manavlara, çiçekçilere, lokantalara, attarlara, balıkçılara bırakmış.
Dolayısıyla Abdullah Öcalan'ın Sakarya Caddesi'nde gidip de bira içeceği çok fazla yer kalmamış.
Kalan yerlerde ise bira içme şansının bulunduğunu söylemek zor.
Nedeni de açık; Öcalan'ın adını duymaya tahammülü olmayan çakırkeyifler, karşılarına gelip de bira içmesine müsaade edeceğe hiç benzemiyor.
* * *
Daha da ilerisi Sakarya Caddesi'ne girdiğinde, bırakın bira içmeyi çıkabilmesi mümkün değil.
Bir zamanlar, beton masaların çevresinde ayakta bira içip her akşam bir devrimin gerçekleştirildiği Sakarya değişmiş...
İlhan Berk'in ‘‘Aşağılarda maystro aşağılarda bakıyoruz beybaba/firikik, sifos bakıyoruz’’ dediği Sakarya'dan da eser kalmamış.
Komşuları, Bayındır ve İnkılap ise ondan biraz daha dirençli çıkmış.
Ancak bu iki sokağın da üslubu farklılaşmış.
Ayaküstü biraların içilip, midye tavaların yenildiği ahşap bira fıçıları yok olmuş.
Onların yerini, yan yana sıralanan ve hangisinin hangi dükkána ait olduğunun bile zor ayrıldığı masa sandalye düzeni almış.
Bir de, sokağa adım atar atmaz kolunuzdan tutup, ‘‘Abi en ucuz bira bizde, hem de 350 bin lira’’ diye çekiştiren anutçular...
* * *
Akşam işten çıkıp bir bardak bira içen memurlar kenarlarda kalmış.
Birahaneleri, Öcalan'ın Suriye'ye sığınmasından sonra doğmuş üniversite öğrencisi kızlı erkekli gençler doldurur olmuş.
Birahanelerin düzeni de değişmiş, canlı müzik yapılır olmuş; biri rock, diğeri halk müziğinin mekánı haline gelmiş.
Hem de, birbirine karışan ve bir bira içimi süresinde düşüncelerinizi bile duyurmayan, hangi müziği dinleyeceğinize karar verdirmeyen sonuna kadar açılmış ses düzeniyle...
Ahmet Telli'nin yıllar önce yazdığı bir şiirinde dile getirdiği gibi;
‘‘Ama artık meyhaneler kalmamıştır Ankara'da / Belki bundandır / Cemal Süreyya Kızılay'da / Huzursuz bir zürafaa gibi dolaşır...’’
Bahçeli Meyhane Buket'ten sonra, Balıkçı Necati, Florya, Bizim Misuri de gitmiş.
Gidişlere, Nazmi'nin Körfez Lokantası direnmiş. Hem de yıllardır değişmeyen kalitesi ve sıcaklığıyla...
Dünyadaki değişimi göremeyen, yıllardır Suriye'de zaman tünelinde yaşayan, burnunu çıkardığında da kabadayılığı biten Öcalan'ın hatırladığı Kızılay'ın bu adasında 1970'lerden eser kalmamış.
Paylaş