Paylaş
MEXICO CITY
Türkiye, 70 yıllık diplomatik ilişkisi olmasına karşın, Başbakan Mesut Yılmaz'ın ilk kez bir Türk devlet adamı olarak bu ülkeye yaptığı ziyaretle Meksika ile yakın ilişki için adım atıyor.
Bunun tek nedeni de ‘‘ülkeler arası ikili ticari ilişkileri terk edip, küresel ticarete’’ yönelmek. Türkiye, bu ziyaretle NAFTA üyesi olan Meksika üzerinden Amerika ve Kanada pazarına girmeyi hedefliyor.
Ancak Meksika'ya Türk yatırımcıların gelmesi için epey uğraş vermesi ve birçok riski göze alması gerekiyor.
Öncelikle 15 saatlik bir uçak yolculuğuna katlanmak, kaçınılmaz bir gerçek olarak karşınıza çıkıyor. Meksika'nın başkenti Mexico City'ye indiğiniz andan itibaren de her şey kâbus halini alıyor.
Havaalanından çıkmadan her türlü tehlikeye açık olduğunuz size hatırlatılıyor. Bunun başında da bindiğiniz taksinin şoförünün her an sizi kaçırıp soyma olasılığı geliyor. Bu nedenle binilecek taksinin renginin iyi seçilmesi gerekiyor.
Eğer yeşil renkli taksilerden biri tercih edildiyse kaçırılma veya soyulma riski azalıyor. Kalınacak otelden taksi talep edilmesi halinde fiyatı yüksek olmakla birlikte risk daha da aşağı iniyor.
Sorun bununla da bitmiyor. Havaalanından otele gelene kadar da her an taksinin kapısının açılıp kafanıza bir silah dayanması, cüzdanınızın ve bavulunuza ‘‘el konulması’’ olasılığı yüksek. Direndiğiniz anda da vurulmanız kaçınılmaz.
Bu durum, sadece yol boyunca değil, 20 milyon nüfusu ile dünyanın en büyük kenti olan Mexico City içinde de geçerli.
Mexico City'de hırsızlık ‘‘en yaygın’’ meslek.
Özellikle Meksikalılar'ın ‘‘Guero’’ dedikleri beyaz tenli sarışınları soyanlara, ‘‘büyük sevap işlemiş’’ gözüyle bakılıyor. Hele soyulan kişi işadamı veya bu ülkede yatırım yapan bir fabrikatör ise soyguncuların hakkında kahramanlık övgüleri düzülüyor.
Meksikalılar'ın anlattığına göre soygun ve hırsızlık, ülkede 1990'ların başında artış gösteriyor. Özellikle 1988-1994 yılları arasında ülkeyi yöneten Devlet Başkanı Jose Salinas döneminde hırsızlık, soygun ve rüşvet devletin her kademesine yayılıyor. Ülkede orta tabaka kalmazken, zengin ile fakir arasındaki makas büyük boyutta açılıyor.
Sonunda iş, içinden çıkılmaz bir hal alıyor. 1994 ekonomik krizi ülke ekonomisini sıfırlıyor. Salinas'ın kardeşi Raul Salinas, ağabeyinin siyasi rakibini öldürtmek, rüşvet almak, hırsızlık yapmak suçlarından tutuklanıyor.
Başkan Salinas ise ülkeyi terk edip İrlanda'ya kaçmak zorunda kalıyor. 1929 yılından bu tarafa hep iktidarda kalmayı başaran, Kurumlaşmış Devrim Partisi PRI'nın başına, Salinas'ın kaçması ile Ernesto Zadillo getiriliyor.
1994 yılında ilk kez demokratik bir şekilde yapılan seçimlerde Zadillo devlet başkanı seçilse de, partisi PRI'nın parlamentodaki sandalye sayısı, 1929 yılından bu tarafa en büyük düşüşü gösteriyor. Sol görüşlü Demokratik Devrim Partisi PRD, üstünlüğü ele geçiriyor.
Dört yıl boyunca hırsızlığa karşı savaş veriliyor. Ancak sonuç fazla değişmiyor. Örneğin, Türkiye'de de yapılmak istendiği gibi, gizliden eğitilen 200 gümrük memuru bir anda göreve atanırken, mevcutların hepsi kızak kadrolara çekiliyor.
Devletin üst yönetimi de değiştiriliyor. ABD ve İngiltere'de çok iyi eğitim görmüş genç kişiler bürokrasiye getiriliyor. Buna en iyi örnek olarak da daha 30 yaşında bile gelmemiş olan Maliye Bakan Yardımcısı Martin Werner gösteriliyor.
İspanyol kökenli olmayan, Kızılderili yerli halktan hiç kimse ise üst yönetimde yer almıyor. Yoğunlukla Chiapas bölgesinde yaşayan Kızılderililer buna pek fazla aldırmıyor.
Ancak Kızılderililer, ‘‘Modern Zapata’’ olarak isimlendirilen, piposu ile ünlü lideri Emilliano Carlos önderliğinde bir araya gelerek devletten ekip biçecek toprak istiyor. Bu da Chiapas bölgesinde çatışmaları kaçınılmaz kılıyor.
Dünyanın en büyük petrol üreticisi olan Meksika'da devletin her kademesine yerleşen mafya, çete bir anda sökülüp atılamıyor. Koropsiyon her alana yayılıyor.
Yılmaz'ın 70 yıl aradan sonra ilk kez bir Türk devlet adamı olarak ayak bastığı Meksika'da; yaşama ve anlatılanlara bakıldığında, Türkiye'deki mafya, çete ve suç örgütleriyle mücadelenin önemi daha iyi anlaşılıyor.
Paylaş