Paylaş
Bağ yolunu mümkün kılan şarap üreticilerinin nitelikli tesisleri, ardı ardına açılan restoranlar Urla’nın en büyük artıları.
Günün birinde hâlâ en zayıf halka olan konaklama sorunu da çözülürse uluslararası gastronomi turizminde bir marka olabilir Urla. En çok butik otellerin sayısının artmasına ve olanların da fiyat kalite dengesini tutturmasına ihtiyaç var. Bazıları beş yıldızlı otellerden daha fazla talep ediyor ama verilen hizmet ve konfor ne yazık ki yetersiz.
Yine de planlı bir seyahat yaparsanız bizim gibi tadı damağınızda kalan bir hafta sonu geçiriyor, “tekrar gelmeliyiz” deyip mutlu ayrılıyorsunuz.
Baştan söylemeliyim ki gittiğimiz yerlerin tümü hijyen, sosyal mesafe kurallarına dikkat ediyordu...
LEZZET DURAKLARI
◊ Sabah 6’da İstanbul trafiğine takılmadan yola çıkarsanız, kahvaltınızı Urla’da yapabiliyorsunuz. Kahvaltıya yeni keşfettiğimiz Leone Patisserie’ye gittik. Ekşi maya ekmekli sandviçleri, kruvasanları, scon’ları ve tatlıları her zaman karşınıza çıkmayacak kadar başarılıydı.
◊ Ertesi sabah da kahvaltımızı arkadaşlarımızla buluşup Manej Urla’da yaptık.
Eski bir at çiftliğinden dönüştürülen, aynı zamanda at binme dersleri de verilen Manej benim konaklamak için de çok sevdiğim bir yerdir.
◊ Cumartesi günü öğlen yemeği için Fırın Vourla’nın sahilde deniz kıyısındaki yeni yerini seçtik. Çok da iyi etmişiz, yalın dekorasyonu özenli servisi, patates kızartması ve yoğurtlu ılık şevketi bostan başta olmak üzere ortaya istediğimiz her şey lezzetliydi, malzeme kalitesi de öyle.
◊ Deniz kıyısında uzun bir yürüyüşün ardından Perdix Wine’ın yeni açılan modern tesislerinde tadım yaptık.
◊ Cumartesi akşamı için seçimimizi de bizim için artık bir Urla klasiği olan Vino Locale’den yana kullandık. Şef Ozan Kumbasar ve yaşam arkadaşı Seray Kumbasar, İstanbul’un kaosundan kaçıp Urla’ya yerleşmekle çok iyi ettiler.
Bölgenin şaraplarını, mevsiminde yerel ürünlerini kullanarak öncü bir restoran oluşturdular. Gelen konukları bir ev sahibi gibi içten ve sıcak karşılamaları bile yetiyor ama yemeklerinden sonra yaptıklarına saygınız daha da artıyor.
◊ Pazar günü geç bir öğlen yemeği içinse her zamanki gibi tercimiz Sahil Urla oldu.
Taze deniz ürünleri, mezeleri ve artık bizim için Sahil’le özdeşleşen botargalı ev yapımı makarnasını yedikten sonra yola koyulduk...
Yeni bir mekan: Balat Meze
Birbiri ardına kapanan restoranların haberlerini aldığımız, böylesi zor bir dönemden geçerken yeni bir yerin açıldığını duymak beni sevindiriyor. Balat Meze, Ayvansaray’da sur içinde, kimisi restore edilmiş, kimisi aslına uygun yeniden inşa edilmiş bir mahallenin içinde yer alıyor.
Daha doğrusu yakında açılacak olan Millenium Golden Horn Oteli’nin ikinci katında. Ancak girişi otelden ayrı tutulmuş.
Muhteşem bir Haliç manzarası var. Balat Meze’yi uzun yıllar yemek programları çeken yapımcı, yönetmen Savaş Ergen açmış.
Üniversitede mühendislik okumuş ama aklı hep mutfakta olduğu için aşçılık eğitimi de almış. Bir proje ortağı bulunca da çalıştığı kanaldan ayrılarak projesini hayata geçirmiş.
Savaş Ergen, geleneksel meyhane kültürünü günümüze uyarlayarak modern bir meyhane tasarlamış. Yalın, zarif bir dekorasyona sahip mekân oldukça geniş bir alana sahip. Zaten manzara o kadar göz alıcı, mezeler, yemekler de o kadar lezzetli ve çeşitli ki insanın gözü başka bir ayrıntı istemiyor.
Savaş yemek programları çekerken ülkenin dört bir yanını dolaştığı için hangi malzemeyi nereden temin edeceğini, hangi yemekleri menüsüne alacağını iyi planlamış. Ortaya çok iyi bir menü çıkmış.
Humus, Antakya ot mücveri öcce, minyatür tepsisi içinde gelen kemik suyunda pişmiş Kayseri mantısı, tabule, fasulye pilaki, yanında kibrit patates kızarmasıyla gelen bir meyhanenin olmazsa olmazı kuzu ciğer kavurma ile ızgara köfte damakta unutulmayacak tat bırakan çeşitlerdi.
Ne diyelim yolu açık ömrü uzun olsun...
MİTERA 1905
Bu kez, köy içinde dolaşmak istediğimiz için bir öneriyle 115 yıllık eski taş bir Urla evinin üç yıl süren restorasyonu ardından ortaya çıkan butik otel Mitera 1905’te kaldık. Projenin ardında İzmirli bir sanatsever ve yazar olan Mehtap Suner Susuzlu var.
İki odalı ama geniş bir bahçesi olan Mitera’ya otelden ziyade konuk evi demek daha doğru. Dekorasyon da antika eşyalar ve eski objelerle 1900’lü yılları yaşatmaya çalışıyor. Tesiste oda kahvaltı konaklanıyor fakat rezervasyonla Sefarad, Rum ve Levanten mutfaklarından örnekler taşıyan 8 kişilik yemek davetleri de kabul ediliyormuş.
Boğaz’ın kırmızısı
Ünlü işletmeci Ali Ünal’ın ortaklarıyla Ortaköy’deki Anjelique’in yerine açtığı Ruby yoluna istikrarlı bir biçimde devam ediyor. Ertan Özturan’ın şefliğini üstlendiği restoranın menüsünde Katalan usulü paella, levrek buğulama, morel soslu dana bonfile gibi farklı ülke mutfaklarından yorumlanmış örnekler var.
Teras Bar’da sahne alan caz yorumcusu Ece Berker başarılı bir performans sergiliyor.
Organik sirke
Bahar Şamhili Tanju, kendisine şifa olan ilikli kemik suyunu uzun bir araştırma döneminden sonra Gurvita markasıyla pazara sunmuştu. Sonra yelpazeyi kelle-paça çorbalarıyla genişletti.
Şimdi de doğal florada organik tarım uygulamalarıyla yetişen yabani alıç elma ve üzümlerden taş havuzlarda 9 ayda fermente olan, filtre ve pastörize edilmeden şişelenen sirke üretmişler. Sirke kelle paça çorbasının olmazsa olmazıdır ama yabani alıç sirkesini salatalara da çok yakıştırdım...
Paylaş