Paylaş
Almanya’nın Frankfurt kenti yakınlarındaki Taunusstein kasabasında su filtreleri üreten Brita firmasının merkezinde katıldığımız bir günlük atölye çalışmasında en çok aklımda yer eden cümleydi.
Gerçekten de en temel ihtiyacımızı karşılarken doğaya müthiş bir zarar veriyoruz.
Cam pahalı olduğu için plastikle şişelenen sulardan gerekmediği kadar çok kullanıyoruz.
Oysa suya ihtiyacımız olduğu pek çok anda ve yerde kaliteli suya çevreye ve bütçeye zarar vermeden de ulaşmak mümkün.
Zaten Brita’nın arkasında yatan felsefe de bu.
DAHA İYİ BİR ÇAY
Hikaye, 1966 yılında arabalar için saf su yapan genç girişimci Heinz Hankammer’in İspanya’da tatilde çay yaptığı musluk suyunu beğenmemesiyle başlar.
“Araba aküleri suyu için kullandığım filtre sistemini neden kullanmıyorum ki” deyip aynı yöntemi uygulamaya karar verir.
Kızı Brita’nın adını verdiği markasıyla 1970 yılında ev kullanımına yönelik ilk filtreyi üretmeye başlar.
Bugün 17 ülkede ofisi ve 45 ülkede iş ortakları olan orta ölçekli aile şirketler grubu şimdi de Türkiye pazarında.
Ailenin ikinci kuşak üyesi CEO Markus Hankammer, “Pazar araştırması yaparken Türkiye’nin kişi başı en çok çay tüketimi yapan ülke olması bizi çok şaşırttı. Ve gördük ki Türklerin çayla ilgili büyük beklentileri var” diyor.
Ankete katılanların yüzde 83’ü su ihtiyacını şebeke suyundan yani musluktan sağlıyor. Yüzde 67’si damacana, yüzde 29’u ise paketli su kullandığını söylüyor. Ancak katılanların yüzde 70’i kullandıkları suyun iyi olmadığını belirtiyor. Yüzde 55 kötü tattan, yüzde 47 sudaki kireçten şikayet ediyor.
Şikayet ettikleri nokta kötü tat ve klor kokusu. Deneklerin büyük bir bölümü “İyi bir su filtresi bulursam musluk suyunu kullanırım” diyor.
SU LEZZET İŞİDİR
Dünya genelindeki 100 kadar su someliyesinin 90’ı Almanya’da bulunuyormuş. Brita’nın araştırma merkezinde su someliyesi Birgit Kohler’le farklı sular kullanarak çay yaptık.
Klorlu, kireçli bir şebeke suyu ve aynı suyun filtre edilmiş haliyle yapılan çayların hem tadı hem de görünümü çok farklı.
Zaten fark önce gözle görülüyor, içince de tam anlamıyla ortaya çıkıyor. Klor ve kireçten arınmış su hem çayın hem de kahvenin gerçek tadını ortaya çıkarıyor.
Nasıl derseniz, filtrelenen suda organik, kireç kalıntıları, tadı ve kokuyu etkileyen klor, toprak ve nem kokusu, bakır ve kurşun gibi ağır metaller azalıyor. Kısacası şebeke suyu daha kaliteli bir hale geliyor.
İstanbul’a dönünce de test ettim. Gerçekten de filtre edilmiş musluk suyuyla yaptığım çayın tadı her zaman kullandığım suyla yaptığımdan pek bir farklı olmadı. Sadece çay değil, yemek pişirirken de bu yöntem kullanılabilir...
ALMAN MUTFAĞI VE RESTORAN KÜLTÜRÜ
Almanya’da en keyifli şeylerden biri de kaldığınız kasabanın, köyün en iyi bistrosunda yemek yemektir. Ne zaman gitsem aynı şeyi düşünüyorum.
Alman mutfağı uğruna seyahatler düzenlenen bir mutfak değil ama yemek işini ciddiye alıyorlar.
Restoranlarda hijyen standartları çok yüksek olduğu için gönül rahatlığıyla yemek yiyor ve çoğu zaman mutlu ayrılıyorsunuz gittiğiniz yerden.
Hele bir de en iddialı oldukları tabağı sorarsanız hiç hayal kırıklığına uğramazsınız.
Bu seyahat sırasında da öyle oldu. Wiesbaden’de gittiğimiz Kafer’s Bistro’da birbirinden lezzetli yemekler yedik.
Kaz ciğeri pate, çıtır ördek, fırın patates, kuşkonmaz, çikolata sufle, krem brüle... Ne tattıysam tadı damağımda kaldı.
Kadın işi erkek işi yok
Eczacıbaşı Topluluğu, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde “birliktebiz” adıyla işe alım süreçleri, lider yetiştirme metotlarının yeniden kurgulandığı muhteşem bir fırsat eşitliği projesi başlattı.
Eczacıbaşı, proje kapsamında 2020 yılına dek beyaz yakalı çalışanlarda kadın işe alım oranını yüzde 50’ye, beyaz yakalı kadın çalışan oranını yüzde 40’a, yönetimde kadın oranını ise yüzde 35’e çıkarmayı hedefliyor.
Bu alanda ilk uygulamalardan biri, cinsiyetten arındırılmış özgeçmişler. Aday özgeçmişlerinin isim, fotoğraf, askerlik gibi cinsiyete ilişkin bilgiler gizlenerek işe alım süreçlerine dahil edilmesiyle, yöneticilerin özgeçmişleri cinsiyetten arındırılmış olarak inceleyip değerlendirmesi sağlanıyor.
Eczacıbaşı Topluluğu’nda farkında olunmayan önyargıların kırılması için insan kaynakları politikalarından iletişim çalışmalarına kadar bir dizi uygulama hayata geçiriliyor.
Satış kadroları ve teknik kadrolarda da kadın aday havuzunun büyütülmesi ve kadın istihdamının artırılması hedefleniyor.
Aslında Eczacıbaşı’nın kadının güçlendirilmesi ve fırsat eşitliğine yönelik çalışmaları yeni değil.
2013 yılında Birleşmiş Milletler Kadının Güçlenmesi İlkeleri’ni (Women’s Empowerment Principles, WEPs) imzalamıştı.
Kadın-erkek eşitliğine büyük katkısı olacak bu projeyi gönülden kutluyor ve diğer şirketlere ve devlet kurumlarına örnek olmasını diliyoruz...
Küçük ekmekler 10 yaşında
Sağlıklı yaşam bilinci her geçen gün artıyor.
Sadece evlerimizde değil dışarıda da yediğimiz ekmeklerin, pastacılık ürünlerinin de doğal katkısız olmasını istiyoruz.
Neyse ki bu bilinçle üretim yapan yerler de var.
Bunlardan biri de Tolga ve Mithat Bilgiç kardeşler tarafından bu prensiplerle kurulan Petit Pain.
Fransa’da Gastronomi eğitimi alan, iş hayatına daha sonra Londra’da devam eden Tolga Bilgiç ile Turizm ve Otelcilik öğrenimi gören Mithat Bilgiç, 9 yıldır Kavacık’taki üretim tesislerinde kafe, restoran, beş yıldızlı otellerin günlük ekmek, pasta tatlı-tuzlu kurabiye, croissant ve çörek çeşitleri gibi unlu mamul ihtiyaçlarını karşılıyor.
Petit Pain’in lezzetleri ve en son ürünleri Bağdat Caddesi’nde Erenköy Petit Pain Patisserie Cafe’de de sunuluyor.
Ne yersen osun...
Bahar gelince tüm fazlalıklardan kurtulmak, incelmek istiyoruz ama bir yandan da aç kalarak sağlığımızdan olmak istemiyoruz.
Juico Form, yoğun tempo içinde çalışan, evde kendi yapmaya vakti olmayanlara kolaylık doğal katkısız meyve suları ve yiyecekler hazırlama iddiasında.
İki gün yapılması önerilen form paketinde kahvaltıdan akşam yemeğine her öğünde tüketilecek meyve ve sebze suları, gronala bar, salata, çorba gibi ürünler yer alıyor. Siparişler İstanbul’da www.juico.com.tr üzerinden veriliyormuş.
Ayrıca satış noktalarını siteden öğrenebilirsiniz...
Paylaş