Paylaş
Keskin Holding yatırımı projenin yeme-içme danışmanı olan Emre Ergani ile kısa bir süre önce açılan Yeşil Ev’in restoranında buluştuk. Hem sohbet ettik, hem de Soğukçeşme Sokağı’ndaki restore edilen konakları dolaştık.
19. yüzyıl mimarisi Soğukçeşme Sokağı ve Reji Nazırı Şükrü Bey’e ait olan ünlü havuzlu ahşap konak 1980’lerin başında harap bir haldeyken Turing’in efsanevi başkanı Çelik Gülersoy’un çabalarıyla restore edilmişti.
Hatta Yeşil Ev adıyla otele dönüştürülen konak 1985 yılında Europa Nostra ödülünü almıştı.
Sokak şimdi üçüncü doğuşunu yaşıyor. Soğukçeşme Sokağı’ndaki dokuz ayrı konaktan oluşan Hagia Sophia Mansion’un dekorasyonu etnik ve eklektik tarzıyla dünyaca ünlü İngiliz tasarımcı Martyn Lawrence Bullard’a teslim edilmiş.
Türkiye algısına yeni bir boyut getireceğine inandığım Hagia Sofia Mansion projesinde ülkenin tarihi ve kültürünü yansıtacak yerli markalarla işbirliğine gidilmiş. İşletmeyi de Hilton Otelleri’nin yeni ve lüks konsepti Curio Collection üstlenmiş.
Bu benim olgunluk işim
Bugüne dek İstanbul’dan Bodrum’a, Çeşme’den Dubai’ye ellinin üzerinde mekana imzasını atan Emre Ergani heyecanlı. ‘İnsan yaptığı işte ne kadar başarılı olursa olsun, herkesin bitmemiş bir işi vardır. İşte bu proje de galiba benim eksik kalmış yanımı tamamlayacak” diyor.
Tüm restoranların, kahvelerin, barların, mutfakların konsept danışmanlığı şef David Shipman üstlenmiş. Mönüleri ise Ergani ve Shipman birlikte oluşturuyormuş. Dört farklı restoranın mutfağı farklı bir şefe teslim edilecekmiş.
Brasserie Turc’de sokak lezzetleri sunulacak, Sarnıç Restaurant’ta Türk mutfağı dışarıdan bir gözle yorumlanacakmış. Yurtdışından ünlü bir restoranın şefi ile anlaşılmış.
Yeşil Ev’in İstanbul ve Anadolu mutfaklarından örnekler sunan mönüsünü başarılı buldum.
Deneme aşamasında olmalarına karşın tattığım mezeler, pideler ve kebaplar çok lezzetliydi. Kullandıkları tüm malzemeler yerel ve butik üreticilerden temin ediliyormuş. Mutfağının başındaki isim ise Volkan Karataş.İstanbul’un tarihle iç içe bölgesi Sultanahmet nedense turistlere özel bir yer olarak kabul edilir.
Ama artık böyle bir lüksümüz yok. Gidilebilecek iyi yemek sunan yerler artar, park sorunu çözülürse Sultanahmet İstanbul’un yeni cazibe merkezlerinden biri olabilir.
Venedik’te melez bir tekne
Venedik Bienali 15. Uluslararası Mimarlık Sergisi’nin açılışı için İKSV Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı ev sahipliğinde Venedik’teyiz.
Bu yıl küratörlüğünü Alejandro Aravena’nın üstlendiği Mimarlık Bienali’nin ana başlığı ‘Reporting from the Front/ Cepheden Haberler’. 37 ülkeden 88 katılımcının yer aldığı sergilerin büyük bölümünde dünyanın gündemini oluşturan ‘mülteci sorunu’ işleniyor. Kimisi yersizliğe, yurtsuzluğa odaklanırken kimi ev ve yerleşim çözümleri öneriyor.
Sınır ihlalleri ve melezlik
Bu yıl Bienale sınır ihlalleri ve melezlik üzerine çok etkileyici bir proje olan ‘Darzana’ ile katıldık.
Darzana’da Türkçe’deki tersane ve İtalyanca’daki ‘arsenale’ sözcüklerinin Venedik dilindeki karşılığı ve Arapça’daki ‘Dara’s-sina/sanayi yeri’nden geliyor. Feride Çiçekoğlu, Mehmet Kütükçüoğlu ve Ertuğ Uçar küratörlüğünde hazırlanan sergide, tersane kentleri olan Venedik ve İstanbul arasındaki ortak kültürel ve miras vurgulanıyor.
240 derecede pişen ekmekler
Dünyada en çok ekmek tüketen toplumlardan biriyiz.
Ama maalesef sanayileşme sürecinde tam buğday unuyla yapılan gerçek ekmekler yerini kentleşmenin sembolü bembeyaz, içi boş ekmeklere bıraktı.
Ekşi maya ekmekleri genç kuşaklar, kentlerde doğup büyüyenler yeni yeni tanıyor.
Amerika’da gıda ve pazarlama okuyan Metin Haras’la, çocukluk arkadaşı Cem Melek yurtdışında karşılaştıkları çeşit çeşit ekmeklere hayran olurlar.
Türkiye’ye döndükten sonra neden bizde böylesi yok diyerek, ekmek yapım teknikleri üzerine araştırmaya başlarlar.
Çalıştıkları kurumsal işlerden sıkılıp bu işi profesyonelce yapmaya karar verdiklerinde yurtdışına gider Fransa, İspanya ve İtalya’da ekmek ustalarından eğitim alırlar. İtalya’dan getirdikleri 8 yıllık ekşi mayayla uzun süren denemeler yaparlar.
Geçen yıl da 240 Derece markasıyla sadece ekşi maya kullandıkları ekmeklerin üretimine başlarlar.
Bir süre önce üretim merkezlerini gittim. Bana süreçleri anlattılar.
Ekmeklerinde sadece organik sertifikalı buğday, çavdar ve karabuğday unu kullanıyorlar.
Ekmeklerin mayalanma süresi 32 saat, ilk beş saatten sonra soğuk fermantasyon yapılıyor.
Akşama dek sipariş alıyor ardından da taş tabanlı fırında, 240 derecede ve buharlı ortamda pişiriliyor. En az 3 saat sonra paketlenip servise çıkıyor.
240 Derece’nin, çok tahıllı, çavdar, tam buğday, karabuğday, cevizli tam buğday gibi çeşitlerin her birinin dolgun iç yapısı, çıtır kabuğuyla kendine has bir tadı var.
Özellikle tam buğday, çavdar ve karabuğday ekmeklerini çok başarılı buldum.
Hafta sonu kaçamakları için de zeytinyağlı, zeytinli, kurutulmuş domatesli çeşitlerini öneririm. İnternet siteleri üzerinden sipariş alıyorlar.
Kanyon 10 yaşında
İstanbul’un gustosu ve mimarisiyle öne çıkan alışveriş merkezlerinden biri olan Kanyon 10’uncu yaşını mayıs ayı boyunca düzenlenen bir dizi etkinlikle kutluyor.
Bu hafta sonu da ‘İstanbul Lezzetleri Kanyon Sokaklarında’ şenliği var.
Süt mısır, balık ekmek, tavuklu pilavı, midye dolma, macun, turşu, simit, içli köfte, ciğer kavurma, çiğköfte, halka şeker, pamuk helva ve horoz şeker gibi İstanbul’un olmazsa olmazı sokak lezzetleri iki gün boyunca Kanyon’da ücretsiz olarak sunuluyor.
Hacımemiş’in en yenisi lavandin
Alaçatı’da Lavandin adlı yeni bir restoran açıldı.
Lavandin, maviden mora çalan gri meyveli, ince yapraklı, çok güzel kokulu ve dayanıklı bir lavanta türüymüş.
Mekanın isim babalığını da iş dünyasının ünlü isimlerinden Saffet Karpat yapmış. Lavandin, Alaçatı Köyü’nün özüne sadık kalmış, korunarak yaşatılan bölgesi Hacımemiş’te tasarımcıların, antikacıların, cam ve sanat atölyelerinin bulunduğu sokakta yer alıyor.
Alaçatı’nın tarihi dokusunun temsilcisi 130 yıllık avlulu Rum evinin mimari projesini Nurdan Orhon gerçekleştirmiş.
Restoranın işletmeciliğini de 12 yıldır Alaçatı’da mekan işleten Volkan Güler üstlenmiş.
Paylaş