Paylaş
Bundan 9 bin yıl önce kurulmuş Side, Antik Dönem’in en önemli ticaret ve liman kentlerinden biri. Tarihi bagajında hem köle ticareti yapılan zengin bir kent hem de bilim ve kültür merkezi olarak ünü var.
Pamfilya bölgesinin bu ünlü liman kenti, 10’uncu yüzyılda terk edilmiş. Herhangi bir yerleşim olmamış, ta ki 1895’te Girit’ten göç edenler tarafından Selimiye Köyü kurulana dek.
1990’lı yıllarda ilk gidişimde tarihe saygısız, plansız programsız yapılaşmaya kurban edilmiş yeni Side beni gerçekten üzmüştü.
Neyse ki özellikle 2014 yılından itibaren Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın, Manavgat Belediyesi’nin ve Koruma Kurulu’nun ortak çalışmalarıyla yeni düzenlemeler yapılmış.
2 hafta önce gittiğimde, bağlı olduğu Manavgat Belediyesi’nin başlattığı Antik Side Tasarım Projesi kapsamında özellikle son 6 yılda yapılan düzenlemeler ve devam eden yıkım çalışmaları beni çok mutlu etti.
Ancak daha yapılacak çok şey var. Mesela insan, katman katman geçmiş uygarlıkların yanı başında açılmış, sahte çantaların, saatlerin satıldığı dükkânlar görmek istemiyor. Çünkü tüm bunlar tarihe saygısızlık olduğu kadar imajını da olumsuz etkiliyor.
Liman bölgesinde muhteşem manzaralı restoranlar da malzeme kalitesinden hijyen kurallarına tehlikeli sularda dolaşıyor. Neyse ki daha iyi için uğraşan, Sideli olsun olmasın bölgeye büyük emek veren öncülerin, kalite çıtasını yükselten tesislere imza atan isimlerin sayısı az değil. Şimdi sıra bu isimler ve mekânlarında...
Turizm gönüllüleri
30 yıl kadar önce, daha küçük bir çocukken ailesiyle birlikte İstanbul’dan gelerek Side’ye yerleşen, bugün tam bir Side gönüllüsü olarak çalışan Mahmut Gökkaya ile 2 yıl önce Ahmet Barut’un yatırımıyla açtıkları Alma’ya gittiğimde tanışmıştım.
Açık ateş konseptli, yörenin denizden karaya mevsiminde ürünlerinin kullanıldığı bir şef restoranı olarak kurgulanan Alma, mimarisi ve dekorasyonuyla da çok başarılıydı. Bu gidişimde projenin ortaklarından Enver Ahmet Emiroğlu’yla da tanıştım. O da bölge turizmine ve gastronomi kültürüne büyük katkısı olan bir isim. Gökkaya ve Emiroğlu’nun birlikte hayata geçirdikleri ilk restoran projeleri Karma Restoran.
Ardından da şarap ve tapas üzerine kurguladıkları Azumare gelmiş. Sonra da bölgenin en büyük eksikliklerinden olan butik otelcilikte bir örnek teşkil etmesi amacıyla Antalya ve Side’de turizmin gelişmesine katkısı büyük isimlerden Cengiz Haydar Barut’la birlikte 6 Rooms’u açmışlar.
Alma’ya yeni şef
Alma’nın henüz 27 yaşında olan yeni şefi Andreas Angelidis hem baba hem de anne tarafından yetenekli aşçılarla dolu Yunanlı ve Türk ailede büyümüş. Bu nedenle yemek yapmaya büyük ilgi duymuş. Yıllar içinde gastronominin sadece bir hobi değil, seveceği bir meslek olduğunu fark edince eğitimini bu alanda almış.
Ankara’da Luigi’s, Para Gastroteka, ardından Od Urla gibi restoranlarda deneyim kazanmış. Hedefini “ister fine dining, ister fusion olsun sınırları zorlamak, farklı mutfak türlerinde deneyim kazanmak” olarak özetliyor.
Alma’nın tadım menüsünde yer alan başlangıçlar havyar, rezene turşusu, yeşil elma ve kumkatla sunduğu çipura-alabaş ile kürlenmiş yumurta, maderia glaze ve yabani sarımsak eşliğinde mantar-patates ikilileri bu arayışlarının başarılı örnekleriydi.
Ekşi maya kraker, fesleğen emülsiyon ve fermente soğanın eşlik ettiği domates distile ile çökelek ve trüflü ravioli de damakta kalıcı bir tat bırakan, özgün olduğu kadar lezzetli yemeklerdi. Andreas Angelis de işini aşkla yapan şeflerden...
Karma
Tarzını tam bir Akdeniz-Uzak Asya karması diye tanımlayabileceğim Karma’nın başında açılışından bu yana Şef Doruk Çermiş varmış.
Hibrit mutfakları çok tercih ettiğimi söyleyemem ama menüden ne deneyimlediysek her biri çok iyiydi, hem malzeme kalitesi hem de yalın lezzetleriyle.
Üzerine sadece deniz tuzu serpiştirilmiş kızarmış Padron biberlerinden Tuna tatakiye, baklava yufkasına sarılı karamelize soğanlı köfteden, ızgara bebek kalamara ve sote karidese her birinin tadı damağımızda kaldı.
6 Rooms ve Fika
Side’de denizin hemen yanı başındaki 6 Rooms tam anlamıyla sade-lüks kavramının içini dolduran, bölgede butik otelciliğe örnek teşkil edecek bir tesis olmuş.
Mimarisinden dekorasyonuna çevreyle ve tarihi yarımadanın olmasını istediğimiz ruhuna uygun tasarlanmış.
Girişinde de Mahmut Gökkaya’nın İsveçli eşi Sofie Gökkaya’nın işlettiği ve pastalarını yaptığı
Fika People var, o da tam bir lezzet durağı.
Manavgat Şelalesi ve Zaruri
Antalya’da bu yıl ilk kez gitme olanağı bulduğum ve çok sevdiğim, farklı bir meyhane olan Zaruri’nin öyküsünü kurucusu Cengiz Barut’tan, işletmesini üstlendiği Manavgat Şelalesi’nde dinledim.
Çok önemli bir turizm destinasyonu olan Manavgat Çayı ve tesisi uzun yıllardır harap haldeydi. Bir süre önce Cengiz Bey, Manavgat Belediyesi’ne ait tesisin işletmesini üstlenmiş. Temiz, bakımlı, dört dörtlük bir yer çıkmış. Ve ardından da burada Zaruri’nin bir şubesini açmış. Zaruri’nin işletmesini de Mustafa Kemal Ayanoğlu üstlenmiş. Kendini “Caz makamında içkili lokanta” olarak tanımlayan meyhaneye Antalya’ya yolunuz düşerse uğrayın derim.
Paylaş