Bir çiftçi kızının anılarından günümüz tarımına...

Babamla anılarım hiç bitmez. Ama galiba en çok sabah uyanınca güzel yeşil gözleriyle başını gökyüzüne uzatıp havanın durumunu tahmin edişini hatırlıyorum, rüzgârın ya da bulutların yönüne bakarak.

Haberin Devamı

Bizim termometremiz hep camın dışında dururdu. “Ekinler çıkmaya başladı, don mu olacak”, “Buğdaylar biçilmeye başlanacak, yağmur mu geliyor”, “Ayçiçekleri yerde kaldı, sel olursa mahvoluruz” korkuları yaşamımızın bir parçasıydı.
Hem baba hem de anne tarafından en az beş kuşaktır çiftçilik yapan bir aileye mensup olduğum için çocukluğum ya böyle kaygılarla ya da çiftlikte yaz başından sonbahara dek süren hasat telaşı ve heyecanıyla geçti.

Bir çiftçi kızının anılarından günümüz tarımına...

Küçük ve büyük baş hayvanların yanı sıra aile için sebze ve meyvelerin yetiştiği bostanımız da vardı.
Göce, bulgur, tarhana, peynir, erişte, salça, sucuk yapılıp, tuzlu balık ve lakerdalar basıldığında sonbaharın son günleri de gelmiş olurdu.
1970’lerden itibaren bu büyü bozulmaya başladı. Önce hibrit tohumlar geldi. Bir atıp çok alacağız diye ailece sevindik fakat çok geçmeden kendimizden ziyade, çok uluslu şirketlere çalıştığımızı anladık. Küreselleşme bizleri de etkiledi.
Tarım gelirlerinin azalmasıyla küçük ölçekli üreticilerin büyük kısmı ya topraklarını sattı ya da icara, ortakçıya vererek büyük kentlere göç etmeye başladı. Sanayi, teknoloji ve servis sektöründeki gelişmeler de ziraat yapmanın fırsat maliyetini yükseltti. İmkânı olan çocuğu çiftçilik yapsın istemedi.
Ülkenin birçok bölgesi gibi Gelibolu’da da ekili alanlar ve ekim yapanlar her geçen yıl azaldı.
Aile çiftçiliği neredeyse yok olma noktasına geldi. Türkiye ise tahıllarını, baklagillerini ithal eden bir ülkeye dönüştü. Bugün ülke nüfusunun sadece yüzde 17’si tarımla uğraşıyor.

Haberin Devamı

GELECEK KÜÇÜK ÖLÇEKLİ TARIMDA

Ancak son yıllarda küresel ısınma, iklim değişikliği, su kaynaklarının azalması sürdürülebilir bir dünya için tarım ürünlerinin ne denli önemli olduğunu gösterdi. Küçük çiftçiye önem verilmeye başlandı. Hatta BM tarafından 2014 ‘Aile Çiftçiliği’ yılı ilan edildi.
Bu politikanın ardında büyük ölçüde geleneksel yöntemleri kullanarak organik ve ekolojik tarım yapan küçük üreticilerin desteklenerek çevrenin korunması olduğu kadar, tüketicilerin sağlıklı ve doğal beslenmesi de var.

Haberin Devamı

Bir çiftçi kızının anılarından günümüz tarımına...

Kapıların kapandığı pandemi sürecinde de sürdürülebilir, küçük ölçekli, kendi kendine yeterli tarımın önemi sanırım daha çok anlaşıldı.
İmkânı olan genç ve orta yaş kuşak şehirden göç ederek küçük ölçekli doğal ya da organik tarım yapıyor.
Başarılı olanların, pes etmeyenlerin sayısı da hiç az değil.
Onlara bu çabalarında destek olmak gerek. Ancak yüzlerce yıldır yaşadığı topraklarda çiftçilik yaparken umudunu yitirip göç etmek zorunda kalan, toprağın dilinden anlayan küskünleri ve onların çocuklarını da unutmamak kaydıyla.
Onlara ellerindeki toprağı daha verimli kullanma eğitimiyle eş zamanlı olarak destek de sağlanırsa yeniden çiftçilerin elde ettiği gelirle yaşamını idame edebildiği bir ülke haline gelebiliriz.
Gelecek bence tarımda. Sağlığı tehdit etmeyen iyi, temiz, adil gıdaya ulaşmanın yolu da sürdürülebilir tarımdan geçiyor.
Tarım ve Orman Bakanlığı başarılı projelere imza atıyor.
Küçük üreticiye destek de veriyor.
Tarım sektöründe sayıları az olsa da kooperatifçilik örneklerinin ülke genelinde yaygınlaşması, verimliliği artıracak, sürdürülebilirliği teşvik edecek modeller geliştirilmesi çiftçilere güç ve şevk verecek...

Haberin Devamı

EŞİT İŞTE EŞİT ÜCRET

Dünya Ekonomik Forumu Gender Pay Gap 2020 Raporu’na göre kadınlar, erkeklerden yıllık ortalama yüzde 10 daha az kazanıyor.
Türkiye’de de durum pek farklı değil. TÜİK’in yaptırdığı araştırmaya göre, Türkiye’de aynı işi yapan kadın ve erkekler arasındaki ücret farkı yüzde 15.6.

Bir çiftçi kızının anılarından günümüz tarımına...

Pek olası görünmese de BM dünya genelinde 2030 yılına dek ‘Eşit değerde işe eşit ücret’ prensibinin hayata geçirilmesini hedefliyor.
9 yıl içinde eşitsizliğin tümden giderilmesi kolay değil ama Türkiye’de bu konuya hassasiyetle yaklaşan şirketler, kurumlar var.
Bunlardan biri de Anadolu Efes. Hafta içinde Türkiye Genel Müdürü Tuğrul Ağırbaş’la Zoom buluşmasında bir araya geldik.
Aralık 2020’de Sürdürülebilirlik Akademisi ve Intertek işbirliği ile verilen “İş’te Eşit Kadın” sertifikasını, cinsiyet eşitliğinin sağlanması ve ayrımcılık yapılmaması ve eşit değerde işe eşit ücret verilmesinin başı çektiği tüm kriterlerden geçerek almaya hak kazanmışlar. 
Bu arada bünyelerinde bulunan 27 bira ustasından 6’sı da kadınmış. 2019 yılında da Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Rehberi’ni yayımlamışlardı.
Dileriz önümüzdeki yıllarda bu fırsat eşitsizliğini gideren anlayışı diğer sektörlerde faaliyet gösteren kurumlar da benimser...

Haberin Devamı

İNTERNETTEN ALIŞVERİŞ

Bir süredir okuyucular ve arkadaşlarım internetten yiyecek alışverişi yapmaya başladıklarını ancak kalite-fiyat dengesinde hayal kırıklığı yaşadıklarını söylüyorlar. Sonra da önerilerimi soruyorlar. Ben ürünlerini beğendiğim, güvenli bulduğum küçük çaplı işletmeleri, dikkatinizden kaçabilecek yerleri sizlerle de paylaşmak istedim.
1- MADALI KEÇİ ÇİFTLİĞİ: Peynir başta olmak üzere tüm süt ürünleri.
2- ALÂ DÜKKAN: Divle Obruk tulumu, Karaman bastırık peyniri, güneş kurusu sebze ve meyveler, pekmez.
3- PUNİCA: Nar ekşisi.

Bir çiftçi kızının anılarından günümüz tarımına...

4- DR. TAN: Zeytinyağı, zeytin ve sabun.
5- TEO FARM: Zeytinyağı, bulgur, salça, erişte, turşu.
6- GURVİTA: İlikli kemik suyu ve çorba.
7- BEBE: Elazığ içli köfte.
8- KİSTHENE: Zeytinyağı, sirke, nar ekşisi.

Haberin Devamı

Bir çiftçi kızının anılarından günümüz tarımına...

9- İKSİRLİ ÇİFTLİK: Organik sirke, reçel, pekmez, pestil, tarhana, siyez bulgur, un.
10- ETROG: Narenciye şekerlemeleri ve lokumları.
11- KARKAS ÇİFTLİĞİ: Et ve et ürünleri.

ANADOLUDAN DÜNYAYA ARMAĞAN

Televizyonda yaptığı ‘Tadında Hikayeler’ programı ile tanıdığımız, ‘Anneannemin Tenceresi’ başlıklı bir kitabı da olan Asuman Kerkez bu kez de ‘Anadolu’dan Dünyaya Armağan Bulgur’ başlıklı bir çalışmaya imza atmış.
Kitabın temeli Kerkez’in Okan Üniversitesi Gastronomi Bölümü’nde yaptığı yüksek lisansın tezine dayanıyor.
‘Anadolu’nun Kaybolmakta Olan Bulgur Köftesi Çeşitliliği ve Tüketicinin Bulgur Algısının Tespiti’ üzerine yaptığı araştırmalar ve bin kişiye uygulanan anket sonucunda bu kitap ortaya çıkmış.
432 sayfalık kapsamlı çalışmanın ilk 45 sayfasında bulgurun tarihçesi, anket sonuçları ve yazarın bulgur üzerine düşünceleri yer alıyor.
Ardından da sıra orta, doğu ve güneydoğu Anadolu kentlerinde yapılan bazıları unutulmaya yüz tutmuş bulgur yemekleri ve köfte çeşitlerinin hikayeleriyle birlikte tariflerine geliyor...

Bir çiftçi kızının anılarından günümüz tarımına...

 

 

Yazarın Tüm Yazıları