Ya sev ya terk et

“Milk” filminde Sean Penn’in canlandırdığı Harvey Milk söylüyor bunu...

Haberin Devamı

Kimdir Harvey Milk? ABD’de eşcinselliğini saklamadan devlet kadrosunda üst düzey yöneticiliğe seçilen ilk kişidir.
Peki, bizde de milliyetçilerin sahip çıktığı, orijinali ‘love it or leave it” olan bu sloganı niye telafuz ediyor Harvey Milk?
70’li yıllarda ABD’de ‘eşcinsel avı’ başlatılıyor, farklı cinsel eğilimi olan öğretmenlerin, öğrencilere ‘gay olmayı’ öğretir korkusuyla okullardan uzaklaştırılması için referandum yapılıyor vs... Ve Milk de 10 binlerce kişinin karşısında kürsüye çıkıyor “İnsan Hakları Bildirgesi’nde her insan eşittir yazar. Siz ne kadar uğraşsanız da bu sözü çıkaramazsınız. Burası Amerika... Ya sev ya terk et” diyor ve yasa kabul edilmiyor.
Demek ki, neymiş bazı şeyleri değiştirmek için rakiplerinizden daha cesur olmak zorundasınız.
Dönelim bizim sulara... Kabul edin veya etmeyin medyada eşcinsel kimliğiyle en çok ön plana çıkan kişi Cemil İpekçi’dir.
Peki o ne diyor her fırsatta? İktidar partisini çok sevdiğini, kadın olsaydı türban takmak istediğini vs...
İpekçi, bir röportajında “Doğu’da baskı gören gay’ler için bir şey yapmayı düşünüyor musunuz?” sorusuna da “Hayır düşünmüyorum. Çünkü ben insanlar için bir şey yapmayı düşünüyorum” yanıtı vermiş.
Zaten İpekçi’den de kimse bir şey beklemiyordu ama onun “Eşcinseller de eşitlik istiyorlar verecek miyiz” diyen, eşcinsellerin sorunlarını çözmeyi 100 yıl sonraya erteleyen iktidar partisini sürekli övmesi Türkiye’de eşcinsellerin haklarının savunulması yönünde yapılan özgürlükçü hareketlere darbe vuruyor.
Daha da kötüsü, insanların kafasında “Gay’ler de iktidar yanlısı, özgürlük talepleri yok” gibi  yanlış imaj oluşturuyor.
Demem o ki, eşcinsellerin haklarını savunan sivil toplum örgütlerinin, acilen bir siyasi figür ya da lider ortaya çıkarmaları gerekiyor. Yoksa hep İpekçi’nin söylemleriyle hatırlanacaklar.

Haberin Devamı

Milk, Portekiz’de 12, Türkiye’de 18 yaşa sakıncalı

“Milk”le devam edelim... Çünkü konuşulacak çok mevzu var... Film 8 Mayıs’ta sadece 10 salonda vizyona girecek. Tüm dünyanın konuşup, tartıştığı, iki Oscar’lı başyapıtın bu kadar az salonda vizyona girmesinin iki nedeni var.
Birincisi bizim halkımız, Sean Penn’in muazzam oyunculuğu, biyografik öyküler, eşcinsellerin hakları gibi entel dantel konulara ilgi duymaz. Evet, önyargılı cümleler kuruyorum ama gerçek bu. Bu tip filmlerin elde ettiği düşük gişe hasılatları her şeyi özetliyor.
İkinci nedeni ise filmin 18 yaş sınırına takılması.
Sansür kurulu acaba başka bir film mi izledi bilmiyorum ama Sean Penn’in sadece poposunun gözüktüğü üç saniyelik sevişme sahnesi ve romantik öpüşmelerin dışında filmde bir şey yok. Yerli dizilerde bile bunların daha erotik sahneleri milyonlarca insan tarafından izleniyor.
Daha net bir örnek vereyim. Milk’e Finlandiya’da 13, Portekiz’de 12, Filipinler’de 13, Hollanda’da 12, Norveç’te 11, Japonya’da 12, İsveç’te 11 yaş sınırı getirildi.
Şimdi birileri, bu örneklerden yola çıkarak sansür kurulunun homofobik insanlardan oluştuğunu söylerse herhalde kimse karşı çıkmaz. Yoksa onlar da 70’li yıllardaki ABD’li politikacılar gibi korkuyor mu?
Evet, korkuyorlar çünkü “Milk”, eşcinsellerden ölesiye nefret eden, homofobik insanları bile iki saatte düşüncelerini anında  değiştirecek derecede güçlü bir yapıt.

Aziz Yıldırım mucizesi!

Haberin Devamı

De Telegraaf gazetesi, Manchester United-Arsenal Şampiyonlar Ligi maçı öncesi iki takımın muhtemel 11’lerinin transfer maliyetlerini yazmıştı.
Manchester’ın ilk 11’i 145 milyon euro’ya Arsenal’in ise 24.8 milyon euro’ya transfer edilmiş.
Arsenalin ilk 11’in maliyeti şöyle: Manuel Almunia (1m); Bacary Sagna (6m), Kolo Toure (155 bin), Mikael Silvestre (500 bin), Kieran Gibbs (alt yapı); Abou Diaby (2m), Theo Walcott (5m), Denilson (1m), Alex Song (1m), Cesc Fabregas (500 bin), Emmanuel Adebayor (7,6m).
Arada muazzam bir fark var ama iki takım da aşağı yukarı aynı düzeyde futbol oynuyor ve Avrupa’nın en iyi dört takımı arasında yer alıyor. İngilizler buna ‘Arsene Wenger mucizesi’ diyor.
Hadi bir de Aziz Yıldırım mucizesine bakalım. Daniel Guiza, 14 milyon, Roberto Carlos 5 milyon, Emre Belözoğlu 5 milyon, Josico: 1.3 milyon euro’ya alındı. Hepsini toplayın: 25.3 milyon euro eder.
Carlos iki yıl sonra futbolu bırakır, Josico bonservissiz yollanır, Emre’yi alan çıkmaz, Guiza da 4-5 milyon euro’ya İspanya’ya postalanır. Wenger de Adebayor’u 50-60 milyon euro’ya Real Madrid’e satıp yeni isimsiz yıldızlar arar.

Yazarın Tüm Yazıları