Paris’le röportaj yapmayanlar fıkra kahramanı olarak anılacak
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
Paris Hilton gerçekten de olay kadınmış.
Türk medyasını bile ikiye böldü: Paris’le röportaj yapanlar (Hürriyet, Posta, Vatan) ve yapmayanlar (Sabah, Milliyet, Akşam)... Peki, dünya basınının röportaj yapmak için birbirini yediği, uğruna yüz binlerce dolar döktüğü Paris’le Sabah, Milliyet ve Akşam neden röportaj yapmadı?
En başa dönelim...
Paris’in menajeri, dünya starlarının basın işlerini yürüten her menajer gibi sanatçısıyla röportaj yapacak gazetecilerden özel hayat ve yasal sorunlar hakkında soru yöneltmemelerini, söyleşinin yıldızın yaptığı işler üzerinde odaklanmasını istedi. Röportaj yapacak gazetecilere de bu konularda soru sormayacaklarını garanti eden bir anlaşma metni yolladı. Metni imzalayanlar röportaja katıldı, imzalamayanlar ise etik takıldı! Ama hangi etik!
Efendim, etik takılanların başını Oray Eğin çekti. Eğin, önceki günkü yazısında "Pek çok dünya starıyla görüşme fırsatım oldu... İlk defa böyle bir anlaşmaya denk geldim... Şirkete bir mail yazarak katılmayacağımı bildirdim" diyor ve ekliyor: "Anlaşmalı Paris röportajı yazanlar da kendi açılarından durumu açıklarlar herhalde."
Açıklayayım...
Eğer Oray Eğin, "Birçok dünya starıyla görüşme fırsatım oldu" diyorsa kendisi de gayet iyi bilmeli ki, yabancı yıldızlarla sözlü veya yazılı ön anlaşma yapmadan röportaj yapamazsınız. Yaptım derseniz de adama gülerler! Çünkü bu bir show business kuralıdır. Ben, Estella Warren, Shakira, Anna Kournikova, Daniel Craig, Daniel Day-Lewis, Jean Reno, Eva Green gibi yıldızlarla yaptığım röportajların hepsinde ön anlaşma yaptım. Oray’ın ön anlaşma yapmadan röportaj yaptığı yıldızlar kim, doğrusu onu da çok merak ediyorum.
Peki, ön anlaşma imzaladıktan sonra ne oluyor? Çoğunlukla hiçbir şey olmuyor. İstediğiniz soruyu yöneltebilirsiniz, o sizin gazetecilik becerinize kalmış. Her şey röportaj yaptığınız yıldızın ruh haline bağlı. Bazen öyle açıklamalar yapıyorlar ki, ağzınız açık kalıyor.
Yine kendimden örnek vereceğim, adama bak reklamını yapıyor demeyin. Çünkü o anki ruh halini ancak örnek vererek özetleyebilirim. Daniel Craig ile Cannes’da sadece başrolünü oynadığı "Altın Kumpas"ı konuşacaktık. Ancak öyle samimi bir ortam oldu ki, Craig, "Altın Kumpas"ı unuttu, başladı Türkiye’deki Cumhuriyet mitinglerini anlatmaya.
Shakira ile yaptığımız röportajda da menajerler bizi acayip korkutmuştu, sadece yeni albümü konuşulacaktı. Ama Shakira tuttu, eski Arjantin Başkanı’nın oğlu Antonio de la Rua ile ilişkisini anlattı, "Evlenmek istiyorum" dedi.
Son örnek Daniel Day-Lewis. Bu sefer konu daha da sıkıcı: Klasik filmlerin tekrar gündeme getirilmesi falan... Ben, iki Oscar’lı büyük ustaya, bir ara pası çıkardım, mükemmel karşıladı: "İngiltere’nin Türkiye’den hesap sormaya hakkı yok. Onlar önce CIA’e işkence yapmaları için verdiği vatandaşların hesabını ödesin". Aslında bu röportajlarda neler yaşandığını bu işin piri Reha Erus’tan dinlemeniz lazım. Neler var neler...
Gelelim Paris Hilton röportajına. Kadın tam bir saat (normalde en fazla 20 dakika konuşulur) her sorulan soruya yanıt verdi. O kadar samimiydi ki, sormadığımız bir seks kaseti kaldı.
Kısacası röportaja gelmeyenler çok şey kaçırdı! Eminim, röportaja katılmayan gazeteciler gelecekte fıkra kahramanı olarak anılacaklar. Ayrıca hiç de öyle ’etik davrandık’ ayağına yatmasınlar. Bir hafta Paris geliyor diye yayın yap, içtiği suyu bile sürmanşete çıkar sonra da "Yok ben almayayım" de. Buna kargalar bile güler. Üstelik etik davrandık dedikleri konu da özel hayat! Ne meraklılarmış Paris’in özel hayatına...
Ayrıca Paris Hilton niye özel hayatını konuşsun ki? Ne yapacaktı yani, gelip Türk gazetecilerine seks kasetini mi anlatacaktı? Kadın, "Günlüğüm 1 milyon dolar" diyor. Gider US, People dergisine anlatır özel hayatını, alır 1 milyon dolar’ını.
Aurelio, Serdar Bali’ye dava açsın
"6 Pas" programında konu turkuvaz renkli yeni milli takım formalarıydı. Ahmet Çakar, "Bu bir rezalettir" diye söze başladı, milli takım formasında ay yıldız istemeyenleri vatan hainliğiyle suçladı. Araya Gürcan Bilgiç girdi ve "Bayrağın rengi mi değişmiş, bunda ne var?" dedi. Çakar bu kez iyice coştu, "Siz milli marşı da değiştirirsiniz. Sizin gibi insanlarla aynı programda olduğuma utanıyorum" deyip stüdyoyu terk etti. Serdar Bali, tartışmayı daha da ileri götürdü, Mehmet Aurelio ismini alan milli oyuncunun gol sonrasında istavroz çıkarmasını da içine sindiremediğini açıkladı. Melih Gümüşbıçak da "Programdaki arkadaşlarımın böylesine şovenist duygular taşıdığını yeni öğreniyorum. Milli takımda sadece Müslüman oyuncular mı oynamalı?" diyerek sağduyusunu ortaya koydu. Ama bu kez şov sırası Bali’deydi. O da stüdyoyu terk etti. Ve program Çakar ile Bali’nin stüdyo arkasından gelen "Yazıklar olsun size" nidalarıyla son buldu.
Sayın Bali, 6-7 Eylül olaylarında Lefter’i linç etmeye çalışan anlayışın günümüzdeki temsilcisi anlaşılan. Mehmet Aurelio milli takıma girdiğinden beri "İçime sindiremedim" deyip duruyor. Neyi sindiremedi anlamış değilim. Ahmet Çakar da tehlikeli sularda yüzüyor. Çakar’ın Feldkamp’a Gestapo demesi çabuk unutuldu. Aurelio’nun yerinde olsam, çoktan Bali’ye dava açmıştım.