Paylaş
Depremin olduğu ilk günlerde bölgedeydim. Geçtiğimiz hafta İstanbul’a sığamadım ve yeniden bölgeye döndüm. Şimdi üçüncü kez deprem bölgesindeyim. Bu süreçte ilk günlerden itibaren sahada gördüklerimi sizlere aktarmaya çalıştım. Sosyal medya üzerinde yaşanan sanal gerçeklikten biraz olsun sıyırılıp sahanın gerçeklerini tam olarak anlatmaya çalıştım, çalışıyorum.
Depremin büyük yıkıma yol açtığı yerleşim yerlerinde şu an yaşanan en büyük sıkıntılar öncelikle barınma, yaşam koşullarının iyileştirilmesi ve boşaltılan merkezlerdeki güvenliğin sağlanması. Bu işlerin eksiksiz yerine getirilmesi için çok gayret gösteriliyor.
Problemlerin çözümü için standartların dışında metotlar ve uygulamalar gerekiyor. Bu çapta bir depreme hazır olmadığımız ortada iken zamanı çok iyi kullanarak bir an önce ayağa kalkmak gerekiyor. Deprem bölgelerindeki yıkımları şehir şehir kıyaslamak depremden etkilenenler için nahoş bir durum, ancak doğru analiz yapabilmek ve her bölgenin kendine has yaşadığı hasarı ve ihtiyaçlarını anlatabilmek açısından bu şekilde bir yaklaşıma da muhakkak ihtiyaç var.
HATAY ARTIK HEPİMİZİN ŞAHSİ MESELESİ
Altyapısı az zarar görmüş merkezler kendi yaralarını sarma konusunda daha çok imkâna sahip olabiliyor. Bu konuda en dezavantajlı merkez Hatay şehri. Yıkım şehrin kalbinden geçmiş ve yaşam adeta durmuş halde. Atatürk’ün “40 asırlık Türk yurdu düşman elinde esir bırakılamaz. Hatay benim şahsi meselemdir. Hatay benim namusumdur. Hatay’ı mutlaka alacağım” sözlerindeki duyguyu bugün Hatay’ı yeniden ayağa kaldırmak için hepimiz içimizde ve çok derinden hissediyoruz. Hatay artık hepimizin ‘ŞAHSİ’ meselesi. Ne yapılması gerekiyorsa bu kadim şehir için seferber etmeliyiz. Felaketin yaşandığı bütün merkezlerde öncelikle kentlerden göçün önüne geçecek, ayağı yere basan projeler hazırlamalı ve vatandaşlarımızı yaşadıkları topraklarda tutmanın bir yolunu bulmalıyız. Nitekim yıkım çok büyük. Her akla, farklı düşünceye, çözümlere ihtiyaç var. Zor zamanlar büyük akıllarla ve sıkı dayanışma ile aşılabilir.
AKLIMA MIH GİBİ İŞLİYORUM
Bölgedeki tüm kentlerin sokaklarında gezerken gördüklerimi aklıma mıh gibi işliyorum. Çünkü biliyorum ki gördüklerimi size en iyi şekilde aktarabilirsem daha sonraki felaketlere çok daha hazır olabileceğiz. Bu konuda depremin hemen ardından çok kısa sürede depremzedeler için harekete geçen birçok kurum, dernek ve şirket oldu. Kimi kısa süreli ihtiyaçlara yönelik hızlı adımlar attı, kimi de daha uzun vade ihtiyaçları daha teknik bir yaklaşımla karşılamayı hedefledi.
DEPREMZEDELERE EN İYİ İMKÂN SEFERBERLİĞİ
Doğru yaklaşımlarla planlı ve süratli davranmayı ilke edinmiş mühendis tabanlı kurumlarımızın başında savunma sanayi kuruluşları yer alır. Yaşadığımız büyük felakette de bu kurumlar devreye girerek daha önceki olağanüstü durumlarda olduğu gibi gerçekçi ve ciddi çözüm üreten olmayı tercih ettiler.
Savunma sanayi şirketleri derken kastettiğim yaklaşık 1500 şirkettir. Bu rakam, şirketlerin sektördeki diğer paydaşları da katıldığında dev bir büyüklüğe ulaşıyor. Hepsi inovatif yaklaşıma sahip. Çözümleri süratle üretme ve de uygulama kapasiteleri var. En önemli özellikleri de devletin ve milletin ihtiyaçları doğrultusunda zaman kaybetmeden seferber olabilmeleri. Depremde, yangında, selde, COVID salgınında, 15 Temmuz darbe girişimi gibi olağanüstü şartlarda bu şirketler depolarını, bilgi ve insan kaynaklarını seferber etmişlerdir. Onlar için iptidai çözümler çözüm değildir. Örneğin deprem felaketinde ‘barınma’nın yalnızca bir çadır ve konteynerin içine girmek olmadığını, her şeyini geride bırakan insanlara onurlarını yaşatabilecekleri yaşam alanlarına sahip olmak olduğunu gösterdiler.
EN İYİ İMKÂNLARI SUNMAYA ÇALIŞIYORLAR
Depremden etkilenen, yaşamlarını, yakınlarını, işlerini, mallarını, umutlarını kaybeden ve şok içinde yaşamaya çalışan insanlar adına hayatı kolaylaştırmaya, en iyi imkânları sunmaya çalışıyorlar. Bazen şartların düzelebilmesi için en iyi örnekleri ve modelleri aktarmak gerekir. Nitekim, savunma sanayimizin en seçkin mühendislerinin yer aldığı şirketlerinden biri olan Aselsan da Hatay’da örnek sayılacak bir çadır kent kurdu.
HİÇBİR ŞEYİ ASLA YARIM YAPMAYIZ
İçinde üniversite sınavına girecek öğrenciler için etüt öğretmenlerinin bile yer aldığı çadır kentte, depremin 2. gününden itibaren sahada çalışan Aselsan yetkililerinden hep aynı cümleyi duydum: “Biz hiçbir şeyi asla yarım yapmayız. Depremzede vatandaşlarımızın hayatları, canları, yakınları, gelecekleri avuçlarından kayıp gitti. Onlara verebildiğimizin en iyisini geri vermek için buradayız.” Evet bir akşam uykuya daldılar ve kalktıklarında yalnızca kendileri kalmıştı. Bize düşen vazife de yalnız olmadıklarını, hayat normalleşene kadar onların yanında kalarak göstermek.
SSB’DEN KAHRAMANMARAŞ’TA 3600 KİŞİLİK YERLEŞKE
Savunma Sanayi Başkanlığımız da Kahramanmaraş’ta 600 aileyi, yani yaklaşık 3600 kişiyi barındırabilecek yaşam yerleşkesi kurmaya başladı. Bu konteyner kentin kurulumunda ASELSAN, TUSAŞ, ROKETSAN, HAVELSAN, STM, İstanbul Teknopark, Boğaziçi Savunma, Tualcom ve ASELSAN NET firmalarının katkıları var. BAYKAR firması Kahramanmaraş’ta 520 adetten oluşan konteyner yerleşkesi inşa ediyor. Bu yerlerde yaşayanların kendi evlerindeymiş gibi ihtiyaçlarının karşılanmasının yanı sıra kütüphane, kreş, revir, güvenlik oluşturulan birimlerle özellikle çocukların üzerinden depremin olumsuz etkileri silinmeye çalışılıyor.
ÇOCUKLARIN HEPSİ ‘EV’ ÇİZİYOR
Kurulan kreşlerde çocukların yaptıkları resimlerin tamamında temanın ‘ev’ olduğu görülüyor. İşte buna şahit olunca insan sosyal medyada dönen ‘AFAD mı AHBAP mı’ tartışmasında çok uzakta, çocukların yeniden hayal kurmalarının, hayata yeniden sarılmalarının, yeniden gülümseyebilmelerinin yamacında, Leonardo Da Vinci’nin kelimelerinin yanında buluyorsunuz kendinizi. “Bir şeyi yapmanın kaçınılmazlığı beni etkiliyor. Bilmek yetmez, onu eyleme dökmek gerekir. Gönüllü olmak da yetmez, illa yapmak gerekir.”
Yapanlar hele de depremzedelerin en iyisini halk ettiklerini düşünerek çaba gösterenler zaten sahada. Hangi siyasi partiden, ideolojiden veya taraftan olursanız olun “illa yapmak, en iyisini yapmak” felsefesindeki insanları zaten tutamazsınız. Onlar hep hazırdır. Onlar sizin onurunuzdur. Sahanın hâkimi bu insanların yanında gururlanıyorsunuz, oysa sosyal medyaya girdiğinizde birbirinizi boğazlayacak hale geliyorsunuz. Oysa şimdi zaman konuşmaktan ziyade yapmanın zamanı. Saatler bile önemli.
STK VE DİĞER GÖNÜLLÜLERİN DAYANIŞMASI
Deprem bölgesinde işlerin aksamasına neden olan konular tabii ki liyakat problemi, organizasyon eksiklikleri, koordinasyon problemleri. Ancak şu an orası birbiri ile kavga etmeye gelenlerin değil, taşın altına gövdesini koyanların alanı. Hayatın kendi akışında bir arada bulunmayacak kişi ve STK’ların birbirlerine destek verdiği, hatta birbirinin eksiklerini kapattığı bir yerdeyiz. Aslolan önce çocukları, depremzedeleri, şehirleri ve umutları kaldırmak. Asıl kavga onlar için veriliyor.
AKLA GELMEYEN ÇÖZÜMLER ÜRETİYORLAR
Doğru bir şekilde organize olan şirket veya STK’lar deprem bölgesinde vatandaşlara yardım etme dışında başka misyonları da başarmış durumdalar. Belli bir plan dahilinde çalıştıkları için bazen akla gelmeyen çözümler üretiyorlar ve diğerlerine örnek oluyorlar. Kimi sahada çaba gösterenler için bir kalite referansı oluyor ve en iyisi için standartları belirliyor, kimisi de yurtdışından gelen ekiplerin dikkatini çekip yardımların arttırılmasına vesile oluyor.
ELİMİZDE OLMAYAN EN ÖNEMLİ ŞEY ZAMAN
Deprem bölgesinde çok zor zamanlar yaşanıyor ve böyle zamanlar kendi içinden liderlerini ve öncü fikirlerini ortaya çıkarıyor. Bize düşen bu fikirleri ve fark yaratanları size aktarmak. Aslında elimizde her imkân var, olmayan en önemli şey ise zaman. Bunu bize kazandıracak olan, tekrara düşmeyen hatalar yapanlar. Yani hatalarından ders çıkaran ve risk alıp çözüme yönelen kişiler olacak.
Zor zamanlar, liderleri ve yeni fikirleri hayata kazandırır. Bu fikirler de zoru kolay hale getirir.
“Eylemleriniz insanlara daha çok hayal kurduruyor, onları daha çok öğrenmeye, daha çok eylemde bulunmaya itiyorsa siz tam anlamıyla bir lidersinizdir.” (John Quincy Adams, eski ABD Başkanı)
UMUTSUZ DURUM YOKTUR UMUTSUZ İNSAN VARDIR
Yazıyı yazdığım saatlerde depremin yaralarını sararken bir taraftan da yeni yaralar açılmaya devam ediyor. Ardı ardına yaşanan 5’in üzerinde depremler binaları yıkıp ruhumuza korku salıyor. Deprem uzmanları olağanüstü bir dönemden geçtiğimizi ve bir deprem fırtınasının ortasında bulunduğumuzu söylüyor. İnşallah bu fırtınadan çıkarken Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Özel Kuvvetler birimi girişinde yer alan şu yazıdaki ruh haliyle çözüm üretmeye çalışırız: “ZOR HEMEN, İMKÂNSIZ BİRAZ ZAMAN ALIR.”
İçinden geçtiğimiz çok zor bir dönem ve umutsuzluğa ya da tasaya kapılmaya hakkımız yok. Sahadakilere selam olsun, yola çıkana ise hoş geldin diyerek Atam’ı anıyorum: “Umutsuz durum yoktur. Umutsuz insan vardır. Ben hiçbir zaman umudumu yitirmedim.”
Paylaş