Paylaş
-Sayın Latif Aral Aliş, çok çarpıcı bir hikâyeniz var. Nasıl başladı bu hikâye?
Latif Aral Aliş’le Düzce’deki fabrikada konuştuk.
Aslında bizim hikâyemiz Türkiye’nin hikâyesi ile örtüşerek ilerleyen bir süreç. Ailem 1800’lerde Elazığ Harput’da yaşıyor. Bölgede çok fazla yabancı komün var. Yaşayan yabancıların büyük bir çoğunluğunun Avrupa ve ABD ile bağlantıları var. Büyük dedem onların ABD’ye iş için yaptıkları bir seyahat sırasında onlarla beraber gemiye biniyor ve ABD’ye gidiyor. O zor ve meşakkatli gemi yolculuğa katlanıyor. Yaşadığı üç yıl boyunca dil, kültür ve gelenekler dahil olmak üzere bütün sıkıntılara katlanıyor. Amerika’da bulunduğu yıllarda da COLT silah firmasında çalışıyor. Silah yapmayı öğreniyor. Etrafının kendisini orada bir kişi ile evlendirme ve şirkette kalma isteklerini bir tarafa bırakarak dedemin babası Abdüllatif Bey, aynı zorlu yolculuğa tekrar katlanarak öğrendiği o müthiş sanatla geri dönüyor. İlk olarak ağızdan doldurulan tüfeği Amerika kıtasından döner dönmez Elazığ’da yapıyor. Kuruluşumuz için işte bu nedenle 1880 diyoruz.
OSMANLI HEYETLERİNİ AĞIRLAMAK İÇİN KONAK
-İlginç olan şirketin kuruluşu 1880 ama ilk tabancayı 1997’de ve ilk askeri tüfeği 2004 yılında zorluklarla izin alarak üretebiliyorsunuz. Neden?
Sebebi çok basit, ithal lobisinin Türkiye’de gücü Osmanlı dönemi dahil olmak üzere hep yüksekti. Tarihin derinliklerinde bunların izlerini görürsünüz. Bu o kadar kazançlı bir işti ki Alman Mauser firması gelen Osmanlı heyetlerinin ağırlanması için Osmanlı mimarisinde bir konak yapmıştı. Bu süreci savunma sanayisi içinde olan her bir firma farklı şekillerde ve farklı dönemlerde hep yaşamıştır. O dönemlerde neden yasak konulduğunu araştırmaya çalışırken bürokrasi siyaseti, siyaset de bürokrasiyi suçlardı. Aslında bu işi çeviren ekipler iki grubun arasındaki çekişmeyi kullanarak projeleri engellediler.
Nuri Killigil, Mustafa Aliş
YOLLAR NURİ KİLLİGİL İLE DE KESİŞTİ
-Aile hikâyelerine değinmişken dedeniz Mustafa Aliş’in yolu Nuri Killigil ile kesişiyor...
Evet. Dedem Nuri Bey’e çok saygı duyarmış, onun ilmine ve mühendisliğine hayranmış. Dedem büyüklerinin kendilerine verdiği o sanatı geliştirmek adına doğru kişinin Nuri Killigil olduğunu düşünüyormuş. Yaptığı işin döneminin ilerisinde olduğuna inanıyormuş. Bu beraberliğin neticesinde tabanca üretmişler, orduya ve halka satmışlar. Dedem finansman ve satış konuları ile ilgilenmiş. Engellendikleri yere kadar bu işbirliğini sürdürmüşler. Ne garip değil mi? O dönemde üretim yaparken birden her şey değişmiş ve 1998’e kadar karanlık bir dönemde her türlü üretimin önü kesilmiş.
ARTIK RAKİBİMİZ DÜNYA DEVLERİ
-Beretta firması 1526’da, Smitt&Wesson firması 1852, Colt 1855’te, Winchester 1866’da kurulmuş. Bu kadar köklü firmalar ile rekabet etmekte zorlanmıyor musunuz?
Başlangıç itibarı ile yaşadığımız en büyük zorluk kendi ülkemize satış yapamamaktı. Yasaklar bizi yalnızca bu ülkede durdurmadı diğer pazarlara satış yaparken o ülkeler bize “Kendi ülkenize satış yaptınız mı?” diye soruyorlardı. Bizim buna vereceğimiz bir cevap yoktu. Açıkçası tam rekabet haline 143 sene önce değil, 18 sene önce kavuşabildik. Şu anda rakibimiz tabancada Glock, Sig Sauer tüfekte ise HK, onun dışında bir rakip tanımıyoruz. Satış rakamları, üretim, kapasite, personel sayısı, çeşitlilik ve teknoloji olarak onlardan çok ilerideyiz. 20 yıl önce yurtdışına ihracat yapmaya başladığımız tarihten itibaren Made In Turkey yerine hep Made In Türkiye yazmıştık.
AVRUPA’NIN TEK ÇATI ALTINDA TOPLANMIŞ EN BÜYÜK TESİSİYİZ
Düzce’de bulunan tesisimizde bütün üretimleri yapabiliyoruz. 350 farklı ürün üretirken diğer taraftan geleceğin teknolojilerine çalışıyor ve farklı sektörlerle yapılan ortaklıklarla onların ihtiyacı olan ürünleri meydana getiriyoruz. TUSAŞ ile kurduğumuz TR Mekatronik sayesinde Atak helikopterlerinin 20 milimetrelik 3 namlulu burun toplarını üretiyoruz. Zırhlı araçlar için de 25 mm’lik top imalatına da başladık. Amacımız yurtdışından gelebilecek her türlü engellemeyi ortadan kaldırabilecek teknoloji şirketine dönmek. Bu nedenle bünyemize birçok yeni teknolojiyi üreten şirketleri katmaya devam ediyoruz. Biz 90'lardan beri yurtdışından şirketler alarak ülkeye know how getiriyoruz. Artık yurtdışına fabrika satıyoruz. Belki geldiğimiz konumu en iyi anlatacak örnek, şu anki en büyük rakibimizin bize gelerek kendi şirketine ortak olmamızı istemesidir. Türk savunma sanayisi şirketleri, rakiplerini yakaladığı gibi onları pazar dışına iteceği görülünce ortak olma noktasına kadar getirebiliyor. Bundan 20 yıl önce Türk savunma sanayisi şirketi sayısı 60 kadar iken bugün rakam 2700. Sektörden 400 bin insan geçimini sağlıyor.
ROBOTLAR DA YAZILIM DA TÜRKİYE’DEN
Akıllı silah sistemleri Sarsılmaz’ın da önceliklerinden. Latif Aral Aliş artık geleceğin sistemlerine yatırım yaptıklarını söylüyor: “SAHA EXPO’da yeni tasarladığımız robotik silah sistemini ilk kez kamuoyuna açıkladık. Amacımız silahlı kuvvetlerimizin asimetrik savaşta ihtiyacı olan akıllı sistemleri hayata geçirebilmek. Bu nedenle ev, mağara ve meskûn mahalde onlara bağımsız destek verebilecek teknolojik ürünlere yöneldik. Robotu başlangıçta dışarıdan aldık şimdi hem robotu hem de yazılımı kendimiz geliştirmeye başardık. Farklı boyutlarda ve işlevsel özelliklere sahip robotlar geliştiriyoruz. Son olarak Türkiye’de ilklerden biri olan ‘Metal Injection Molding’ üretim tesisini kurduk. Biz bugüne değil ülkenin geleceğine yatırım yapıyoruz.
EN BÜYÜK SORUN TECRÜBELİ PERSONEL
Sektörün en büyük sorunu tecrübeli personel yetersizliği. Bütün sektörlerde eleman açığı var. Çalışan personelimiz ne kadar eğitimli de olsa sektörün kendi dinamikleri gereği ekstra olarak 3 yılda tecrübe kazanabiliyorlar. Bu nedenle şirketler üniversite ve Mili Eğitim Bakanlığı ile ortak çalışmalar yürüterek bu açığı ilerde kapatmak istiyor.”
BUNU BİLİYOR MUSUNUZ
Savunma sanayi doktrinleri içinde Amerikan sistemi diye anılan bir çalışma vardır. ABD kurulduktan hemen sonra Avrupa’dan etkilenmemek adına 1790 yılında Kongre kararı ile iki adet silah fabrikası kurmuştur. Bu doktrin dışarıdan silah alımı yerine şirketlerin desteklenmesini ve öncelik verilmesini sağlamıştır. Sonra kurulan şirketler üzerinden Osmanlı İmparatorluğu’na bu genç devlet milyonlarca tüfek ve tabanca satmıştır. Hatta en önemli silah sevkıyatlarından biri de Wincester firmasına ait olan seri atış yapan tüfekler olmuştur. Plevne Savaşı’nda kullanılan bu silahlar büyük katkı sağlamıştır.
BAYKAR TARTIŞMASI: NEDEN SUSUYORSUNUZ
Bu yolculuğa çıkarken amaçlarımdan biri, tam da bugün yaşadığımız Baykar tartışmasına benzer konularda resmi doğru yansıtmaktı. Çok kolay geçmişteki yaşanan olaylarla ilgili büyük kelimelerle ahkâm kesmek. Nasıl olur da Vecihi Hürkuş’un uçağını uçurmazlar demek, Nuri Killigil gibi dönemin en önemli askerine ve yatırımcısına sanki yok gibi davranmak, Şakir Zümre gibi bomba üreten bir fabrikayı soba üreten fabrikaya çevirmek ve Nuri Demirağ gibi bir vatanseverin açtığı yerleri kapatmak. Kimse bunlara itiraz etmemiş mi diyerek isyan etmek. Çok kolay değil mi geçmişi suçlamak... O zaman ben de günümüze dönerek size bugün bu asılsız ve beyin yakan suçlamalara sessiz kalmanın neden kaynaklandığını sorayım. Neden susuyorsunuz? Merak etmeyin bugün sussanız tarih susmayacak... Baykar kendi hakkını koruyacak maddi ve manevi bütün güçlere sahip. Mesele bizlerin tarafını kendi vicdanımızda doğru yere koymak.
Paylaş