Paylaş
Aşağı yukarıaltı-yedi aydır inanılmaz yorgun hissediyordum. Blogumu takip edenler dışarı çıkmak için elime geçen her fırsatı değerlendirdiğimi iyi bilir. Son zamanlarda biriken davetiyelere bakıp, canım sıkılıyor, hele yakın dostlarımdan gelenleri görünce neredeyse ağlayacak gibi oluyordum. Kocam bunu tembelliğime bağlıyordu, bense ağır bir depresyon geçiriyor olmama. Arkasından gece terlemeleri başladı. Bir gece üstümü değiştirirken sol mememde elime geldi. Üstelik oldukça ‘kallavi’ bir şeydi. Umurumda bile olmadı çünkü yağ bezesi olduğundan emindim. Eşim, “Bir yıl önce de aynı yerdeki kitleni gösterdin, yine bu kadar büyüktü” dedi. Beynim onu bilinç altına atmış. Söylediğinde hatırladım.
Hiç mamografi çektirmemiştim. Düzenli jinekoloğa gidiyorum ama başka kontrollerime özen göstermezdim. Jinekologum “40 yaşını bekle, mamografide radyasyon miktarı çok yüksek” dedi hep. Halbuki daha erken yaşta kontrollere yönlendirmesi gerekirdi. Üç çocuk doğurdum, hepsini emzirdim, ailemde meme kanseri kimse yoktu. Kendime moral verdim: Bir senedir kitle orada, kanser olsa şimdiye kadar ölürdüm... Bir hastaneden randevu aldım. Mememi dünya olarak düşünürsek, kitlemiz yaklaşık ‘Avustralya’ boyutlarında olduğundan doktor kolayca bulup kontrol etti.
Ultrason odasına doğru giderken artık başıma en kötüsünün geldiğinden emindim. O Avustralya kitlesi, kanserdi. Doktor, çocuğum olup olmadığını sorduğundaysa, hönküre hönküre ağlamaya başladım. İçimdeki ses net bir şekilde kitlenin kanser olduğunu söylüyordu. Zaten sevgili iç sesim bana ancak “Ameliyat ol, bu kitle kötü, biyopsi yaptır, kanser oldun” falan derdi. Bir kere de “Lotoda şu numaralar çıkacak, efendim bu haftaki maç sonuçları şöyle olacak” falan dediğini duymadık. Biyopsinin kötü çıktığını öğrenince tek bir duygu hissettim: Sonsuz, dipsiz, sınırsız korku! Aklımda aynı cümle dönüp duruyordu: “Ölüyorum... Çocuklarım.. Bebeklerim ne olacak?”
Cuma mamografi, ultrasonografi, biyopsi, salı ameliyat. Dört günde hayatım değişti. Mememin alınması o an benim için hiç önemli değildi. Yeter ki yaşayayım. Tümünü almadılar, sadece tümörler temizlendi. Tanıdan sonra ilk adımım içki ve sigarayı bırakmak oldu. Beslenmenin ne kadar önemli olduğunu, hayatı ne kadar yanlış yaşadığımın farkına vardım. Ciddi bir beslenme değişikliğine girdim. Haftada dört gün yürüyorum. Meditasyon yapıyorum. Biyoenerji desteği alıyorum.
Benim blogum aslında gece ve sosyal hayatla ilgili. Ama bunları da yazmak bana çok iyi geldi. Kanser bu kadar yaygın olmasına rağmen hiç kimse açık açık konuşmuyor. Sanki hasta oldukları için utanıyorlar. Hasta yakınları “Aman kimse duymasın, elalemi sevindirmeyelim” diye tuhaf bir tavır içinde. Kanser, seksten daha da büyük bir tabu. Elalemin grup seks hikayelerini bile kanserli hastanın yaşadıklarından daha fazla okuyoruz.
Nasuh Mahruki (AKUT Başkanı)
MUTLAKA YAPARIM: Vücuduma iyi bakarım, beslemeye, dinlendirmeye, kuvvetlendirmeye dikkat ederim. Spor yaparım.
ASLA YAPMAM: Sigara içmem, kilo almam.
MUTLAKA YAPACAĞIM: Yaşım ilerledikçe, yaşımın gerektirdiği şekilde yaşamaya devam...
Küreselleşme sağlığı bozar mı
ŞİFA KÜTÜPHANESİ
Dünya Sağlık Örgütü’ne bağlı Sağlığın Sosyal Belirleyicileri Komisyonu’nda ilgili birimin derlediği Küreselleşme ve Sağlık kitabı, İNSEV (İnsan Sağlığı ve Eğitim Vakfı) Yayınları’ndan çıktı. Kitap, küreselleşmenin sağlık üzerindeki doğrudan ve dolaylı etkilerini analiz ediyor. www.insev.org.tr
U vitamini sadece lahanada
TAMAMLAYICI TIP
Sadece lahana çeşitlerinde bulunan U vitamini, mide ve bağırsakların iç yüzeyini koruyor. Yaraların iyileşmesini sağlıyor. Ayrıca, mide ve yemek borusu kanseri riskini azaltıyor.
UZUN LAFIN KISASI
YANLIŞ: Bebeğinizi yeni tatlara alıştırın. Yememekte inat ediyorsa, ısrar edin. Alışacaktır.
DOĞRU: Bebeğiniz ek besini reddediyorsa, başka bir ek besine geçin. Bir-iki gün sonra tekrar yedirmeyi deneyin.
Paylaş