Paylaş
Beş yıl önce tanı kondu bana. Tanıdan önceki son bir yılım zordu. Sürekli yorgun, gergin, sinirliydim. Zayıflamış, bir deri bir kemik kalmıştım. Yemek yerken bile canım acıyordu. Kondilomlar (siğil) bastı vücudumu. Parmağımda şeytan tırnağıyla başlayan çok küçük bir iltihap, kocaman olmuş ve kutu kutu antibiyotiğe rağmen kurutulamıyordu. Gittiğim cilt hastalıkları uzmanı peş peşe sorular sordu: Gece terlemelerin var mı? Ağzında hassasiyet var mı? Geçmeyen yaraların var mı? Kilo kaybın var mı? Hepsi bende vardı. “Frengiyle HIV’e bakalım” dedi. Testler yaptırdı. HIV(+) olma ihtimalini aklımdan bile geçirmedim, “Frengidir” dedim. Testler beni yanılttı, HIV (+)’dim. Çok kötü bir andı. Hastalıkla ilgili bildiklerimin ne kadar az olduğunu anladım.
HİÇ KİM BULAŞTIRDI DİYE DÜŞÜNMEDİM
Bir yıl boyunca düşündüğüm tek şey “Öleceğim” oldu. Hiçbir zaman “Bana bunu kim bulaştırdı?” demedim. En büyük sorumlusu benim çünkü. Prezervatifsiz seksin, bir anlık “S.... et”in sonucunu yaşıyorum. Tanıdan sonra iş arkadaşlarımın götürdüğü enfeksiyon hastalıkları uzmanı rahatlatıcı şeyler söyledi. Ama kanımdaki virüs yükü çok fazlaydı. Hemen ertesi gün ilaç tedavisi başladı. Neyse ki ilaçlar hızla etki etti. Üç ayın sonunda her şey normale döndü. Ama mücadele başka bir cephede sürüyordu. Hastalığımı duyanlardan, “Testte bir hata var. Seninle aynı tabaktan yemek yedik. Hastalık bizde de çıkardı” diyenler de oldu, “Böyle yaşarsan, sonun böyle olur” diyenler de...
ASLA SEVİŞMEME YEMİNİ ETTİM
İlk kez duyduğumda bir daha asla sevişmeme yemini ettim. Zaten kendimi suçluyordum, kaç kişiye bulaştırdığımı düşünüyordum. Altı ay kadar bu duygum sürdü. Tanının üzerinden beş yıl geçti, hastalığımı bilen biriyle tam anlamıyla sevişmedim. Belli bir noktadan öteye gidemedim. Otomatikman iki şeye odaklanıyorum: Aslında beni istemediğine ve karşı tarafa zarar verebilirim duygusuna.
BİRLİKTE OLDUKLARIMA MAİL ATTIM
Kendime bir mail adresi aldım, adımı yazmadan daha önce ilişkiye girdiğim kişilere mail atarak bir HIV(+)’li ile birlikte olduklarını, test yaptırmalarını söyledim. İki kişiye de telefonla haber verdim. Ben bir eşcinselim. Çok uzun bir süre bunu saklamak ve kendime bir hayat kurmak için mücadele ettim. Hastalığımı bilmeyen kimseyi hayatımda tutmuyorum. Tanı aldığım günden beri rahatlıkla gay barlara gidemez oldum. İnsanların beni konuştuklarını sanıyorum.
CİNSELLİKTE BİR NOKTAYA KADAR
Yeni bir ilişkiye başlarken hastalığımı söyleyeyim mi, söylemeyeyim mi? Söylersem beni sever mi, sevmez mi? diye düşünüyorum uzun uzun. Söylemezsem dürüst davranmış olmam... Söylediğimde hiç umursamayıp devam eden de oldu. “Bana bunu nasıl yaparsın, tişörtünün üzerinde HIV(+) yazıp dolaşman, herkese söylemen lazım” diyen de... Cinsellikte bir noktaya kadar belli sınırları koruyorum. Bir noktadan sonra bilinmesi gereken durumlar varsa söylemeye çalışırım. Ama bir gecelik bir ilişkiyse ve prezervatif kullanıyorsam bunu söylemem gerektiğini düşünmüyorum.
TOPLUM İÇİN TEHLİKELİ DEĞİLİM
Halen yaşadığımız sorunların altında 1980’lerde hastalık ilk çıktığında yaşanan travma var. Türkiye bu travmayı yaşamadığı halde saçma bir önyargı geliştirdi. Bunun sorumlusu biz hastalar değil, siz ‘toplum’. Şu anda ben toplum için hiç de tehlikeli değilim. İlacımı alıyorum. Bugün henüz test yaptırmamış, hastalığını bilmeyen herhangi biri benden çok daha tehlikeli.
DİŞÇİ BİR AN ÖNCE KURTULMAK İSTİYOR
Hayatımda başka sorunlar yaşıyorum. Hastalığımdan dolayı özel sağlık sigortası yaptıramıyorum. Şu anda ilaçlarımızı SGK karşılıyor. Ya devlet bir gün gelip ilaçların paralarını vermezse? Dişçiye gitmek büyük sorun. Bana “Dişçiye hastalığını söyleme” diyorlar. Söylemediğimde rahatsız hissediyorum. Fark ediyorum ki normalde birkaç seans sürecek işlem bende çok hızlı yapılıyor. Aynı anda ağzımdan üç-dört diş çekiliyor, kanal tedavisi yarım saatte yapılıyor. Bana hissettirilen şey bir an önce aradan çıkarıldığım. Bunun hastalığımdan kaynaklandığını düşünüyorum.
İki hapla 30 yıl yaşayan var
Türkiye’de yaşayan ‘resmi rakamlara göre’ 5 bin 224, dünyada ise 34 milyon HIV(+)/AIDS hastası var. Ancak hastalığın hayatımıza girdiği 1980’lerden beri çok şey değişti. Henüz kökten çözecek bir ilaç bulunamasa da hastalığı diyabet, hipertansiyon gibi kronik hale getirecek tedaviler gelişti. Yaklaşık
30 yıldır yaşayan HIV(+)’ler var. Avuç avuç yutulan ilaçların yerini iki hap aldı. Geçen yılların değiştiremediği tek şey kaldı, HIV-AIDS’le ilgili yanlış bilgi ve önyargılar.
Paylaş