BERABERLİK bile yetiyordu çeyrek final için... Yetiyordu yetmesine ama işin bir de prestij yanı vardı...
Trabzonspor tarihinin en kötü günlerine neden olanların, "işi düzeltme" zamanıydı. Devre arasında Szymek sadece Trabzonspor değil futbolu da terketmişti... Marcelinho, erken hareketlenmişti Almanya’ya doğru... Eller de birkaç ay önce kendisini istemeyenlere, "şimdi de ben sizi istemiyorum" deyip çekip gitmişti...
Tribünlerin boş oluşuna bakıp, bir "affettirme gerekliliği" de gerçekti...
Bunun için kazanmalıydı Karadeniz Fırtınası... Korkmamalı, ürkmemeli aksine futboluyla korkutmalı, ürkütmeliydi... Kazanmak için, yedi savunmacıyla değil, hücumu daha çok sevip, başaranlarla çıkmalıydı sahaya... Ve tabi Yattara’yı kenarda oturtmak yerine sahada oynatmak... Dörtlü defans ve üç ön savunmacı abartı idi... Üç savunma, iki ön savunmacı yeter de artardı, kontra dışında hücum etmeyen Konyaspor’a...
Yeniler uyum sağladı
Anlık küçük hücum hamleleri yaptığı ilk 45 dakikada cılız karşılıklar gördü Trabzonspor... Hücum adına "kayda değer" çok bir şey yoktu Avni Aker’in çimlerinde...
Oynanan, Ziya Doğan’ı memnun etmemiş olacak ki, Yattara’yı 35, Musampa’yı da 38. dakikada ısınmaya yolladı... İlk yarı, ev sahibinin istediği gibi bitti.
İkinci yarıya Yattara’yı alıp başladı Trabzonspor... Umut’un yoktan varettiği pozisyonda Gineliye attırdığı gol, hem Yattara, hem de Trabzonspor için "Hayata dönüşün" işaretiydi. Ligi yitiren ancak tüm gücüyle kupaya asılan Trabzonspor için Yattara’nın dönüşü kadar, yeni transferler Ayman ve Risp’in gösterdiği uyum ve çaba değerli idi.
Beraberlik golüne neden olan Stepanov’un anlamsız tekmesinde, hakem Müftüoğlu’nun penaltı kararı doğru idi.