Paylaş
Bunlar, Ankaragücü Kulübü’nün son iki yıldır yaşadığı olumsuzlukların ana başlıkları.
Bu süreçte yapılan 4 kongre ve gelen 4 başkanın yaşadığı ve yaşattığı çoğu kendilerine ait olmayan sorunlar. Her gelenin verdiği sözler, ortaya attığı iddialar, geçmişe yönelik suçlamalar, tehditler, gözdağları ve bunca gürültüden ortaya çıkan sonuç ise umut verici değil:
“Sıfıra sıfır, elde var sıfır.”
Bu yazıdan 20 gün önce Ankaragücü’nün mevcut Başkanı Bent Ahlat, Hürriyet Ankara’yı ziyarete gelmiş; 102 yıllık çınara zarar verenlere ilişkin “Hesap Sorma Vaadinde” bulunmuştu.
Bir çok iddiayı dile getirip, sorumluluarından hesap soracağını, adalet platformunda Ankaragücü’nü bu hale getirenlerle acımasızca hesaplaşacağını iddia etmişti.
Ve eklemişti, “İki hafta içinde neler yapacağımızı, herkes görecek.”
Verdiği sozün geçerlilik süresi, 14 Eylül 2012 saat 17.30’da doldu.
Ne mi oldu bunca gürültünün ardından?
“Sıfıra sıfır, elde var sıfır...”
Çadır Tiyatrosu gitti Sirk geldi
Başkan Ahlat’ın ziyaretinde iki kez dile getirdiği, çokca alınganlık gösterdiği bir olay vardı.
Diyordu ki, “Bizi Çadır Tiyatrosu yapmakla itham etmişsiniz, bunu hak etmiyoruz.”
Onların yaptığının yıllardır sergilenen Dramatik Çadır Tiyatrosu’nun son perdesi olduğunu düşünüyordum. Bunu da kendisine söyledim. 2002 yılı sonrası gerçek bir Çadır Tiyatrosu mekanına dönüşen Aşağı Beştepe’de bu savı kanıtlayacak onlarca olay gerçekleşmişti.
Kulübün iki yıl süreyle Saray’a taşınması da sergilenen oyunu kesmemiş, kaos oyunu gelişerek sürdürülmüştü.
Ve gün geçtikçe trajik bir hal alan “Ankaragücü nasıl batırılır” adlı yaşam oyunu, başarılı senaristlerin yazımı, çok başarılı yönetmenlerin de katkılarıyla değişip gelişerek sergilendi.
Evraklara sahip olamamaktan yakınırken, “Bir bulayım, bakın neler yapacağım” diyenler, tüm defterleri ele geçirip, şöyle bir göz attıktan sonra bir kenara çekilip suspus oldular.
İçlerinde görev gelirken, “Ben bu işlerden anlarım. Defterleri bir elime alayım, uzmanlara inceleteyim. Canlarına okuyacağım namussuzluk yapanların, kulübün kanını emenlerin” diye konuşanlar vardı. Noter onaylı kopyalar alıp, gerçek uzmanlara defter incelettikten sonra, kütüphane klasiği gibi nefesi kesilenlere de tanık olduk.
Çok güvendiklerimiz bile, bizi çok ama çok yanılttı.
Hesap neydi, karşılıklı aklanmak mı yoksa başka bir uzlaşma mı kimse anlamadı.
Belki de onlar anlatmak, diğerleri de anlamak istemedi.
Ama “Artık sokağa çıkamayacak” denilenler, caddelerde salınmaya devam etti.
Son gürültüyü yapan da Bent Ahlat oldu. Önce attı tuttu, sonra sustu oturdu.
Ben de yanıldığımı anladım ve itiraf etmek zorunda kaldım:
“Çadır Tiyatrosu gitmiş, Beştepe’ye Sirk gelmişti...”
Yokluklar kulübünün yeni menüsü
Başkan Ahlat’ın verdiği mesajlarda, Gökçek ekibine ekonomik göndermeler yapması, farklı bir üslupla imalarda bulunması dikkat çekiciydi. Sahte faturalara ilişkin iddiası ise bir suç ilamıydı.
Buna karşın Cemal Aydın, Cengiz Topel Yıldırım için sanki biraz sarfı nazar ediliyordu.
Sahte faturanın gereğini yapmaması, mevcut Başkanın başını derde sokacak gelişme olacaktı.
Ancak şöyle bir başka sorun da vardı.
Kongreye ilişkin usulsüzlük iddiaları, Şahin Ulu tarafından yasal platforma sunulan ve “iddia mı yoksa gerçek mi” araştırması yapılarak, kararı verilecek bir fiili durumdu. Ve bu da yeni bir sıkıntı yaratabilirdi.
Çünkü Şahin Ulu, bu yasal girişimi sade vatandaş veya spor adamı sıfatıyla değil, “Ankaragücü Divan Kurulu Başkanı” apoletiyle yapıyordu.
Bu girişim, valilik dernekler masasına verilen evraklarda herhangi bir sorun olup olmadığını da ortaya çıkacaktı. Sorun varsa, sıkıntı da olacaktı bu yönetim için...
Bu iki aylık dönemin bir başka önemli gündemi, bu kadar uluorta, ileri geri konuşmaya, Hakan Kutlu dışında cevap veren kimsenin olmayışıydı.
Ya ciddiye almadılar ya da verecek cevapları yoktu. “Bir gizli anlaşma olması” dışında, dördüncü bir olasılık da yoktu.
Yokluklar Kulübü’nün menüsüne yeni katılanlar da “Verilemeyen eski hesaplardı.”
Soran olmayınca, hesap vermeye de gerek kalmıyordu elbette...
Paylaş