TEMMUZ 2004’te bir basın toplantısında medya mensuplarını suçlama ve tehdit etme gafletinde bulunmuş, anında cevabını almıştı, kendi kulübünün çatısı altında..
"Yalancılık, terbiyesizlik ve seviyesizlik" suçlaması, o toplantıda 10 katıyla çarpılıp, tarafımdan kendisine iade edilmişti..
Konuşmanın sonunda açık seçik bir tehdit de gelmişti:
"Sana bu yazıları yazdırmazlar.."
Cevabını orada vermiştik:
"Hadi engelle de, görelim gücünü..."
O gündür bu gündür, yakındığı, "yalan dediği doğruların" binbeşyüz türünü yazdık çizdik, yapabildiği tek şey "okumak" oldu..
Yine 2004 yılının bir ekim akşamında Ankaraspor yenilgisi sonrası, Özgür Şahiner’in "tribünlerin Aydın istifa diye tepkisine ne diyorsunuz sayın başkan?" sorusuna "git onu şerefsiz şefine sor..." diye yanıtladı.
Görüntülere geçen bu abartılı ve çirkin tepkinin yayınını engellemek için, tüm yayın kuruluşları ve ajansları arayarak rica edip, kasetleri toplamaya çalıştılar.. Kolleksiyon için değil, "yayın yoluyla hakaretin" TCK’daki cezası daha ağır olduğundan..
Bir de "Böyle bir olay olmadı..." diye delilleri yok etmek ve işin içinden sıyrılabilmek için..
Onlar kaset ararken, biz kasetle mahkemeye başvurmuştuk..
İki yıl boyunca haberli ya da habersiz onlarca kişi araya girdi, "vazgeç şu davadan, affet şunu..." diye..
Ne vazgeçtik ne de affettik..
O gün bugündür Türk Adliyesi’nin iki mahkemesi, Ankaragücü Başkanı Cemal Aydın’ın soyunduğu, "şeref eksperliği" işiyle uğraşıyor..
Yalan uzmanlığı
İŞTE o eksper, son günlerde yeni bir uzmanlık alanına giriş yaptı.. Gazetelerde çıkan haberlerin yalan olup olmadığı, artık bu şahsın uzmanlık alanına giriyor!
Atilla Türker’in Kulüpler Birliği toplantısı sonrası, gerekli dersi herkesin ortasında, üstelik yüzüne karşı verdiği "yalan uzmanı"Cemal Aydın, haberin doğruluğunun tüm kulüp başkanlarının "suskunluğu ile onaylanması" üzerine yapacağı başka birşeyin kalmadığını anlamış ve herkesten önce terketmiş salonu..
Herşeye "yalan" demek, işine gelmeyen herşeyi inkar etmek, "yanıltma haberler" çıkarıyla örtüştüğünde ses çıkarmamak, onun tarzı..
Ankaraspor Onursal Başkanı Melih Gökçek’in yaptığı suçlamalara cevap verememek, kendisine ağır suçlamalar yönelten eski Başkan Şükrü Deniz’i üyelikten atmak, eylemlerine ilişkin ciddi ithamlarda bulunan eski futbolcular Melih Atacan, Mehmet Soykök ve Erhan Çağlayan’ı sadece dinlemekle yetinmek..
Ankaragücü’nün hesaplarına yapılan Maliye Müfettişleri incelemesinde kesilen 6.4 trilyon liralık "usülsüzlük cezasına" neden olmak ve cezayı uzlaşma komisyonunda indirttirip, taksitlendirmekle övünmek..
Yapabildiği tek şey bu..
Ankaragücü’nü kötü yönetmek, çevresine negatif enerji yaymak, herkesle kavga etmek, kendisini herkesten üstün, akıllı ve hep haklı görmek, çevresinde hep hatalı birilerini bulmak..
Yani herkes yanlış, sadece o doğru..
Çevresindeki herkesi, bağırıp, çağırarak sindirmek, bir başka uzmanlık alanı..
Unutulmamalı ki, her zaman evdeki hesap, çarşıya uymaz.. Karşındakiler de her zaman susup oturmaz.. Günün birinde adamın biri çıkar, ağzının payını verir, oturtur..