SİVASSPOR galibiyetinin yersiz ve gereksiz “Zafer” nitelenmesinin sarhoşluğundan kurtulamayan, Diyarbakır-Toulouse-Manisa kriz üçlelemesiyle sersemleyen Trabzonspor için, yitirilen UEFA Ligi’nin teselli ikramiyesi rövanş galibiyetiyle kazanılan moralin “Tamam ya da devam” testiydi Bursa maçı.
Alanzinho’ya “Tribünde kafa izni” verilmişti. Yattara da uzun süreli “Hazır olmama” hakkını kullanıyordu. Sezon başından bu yana “Solaçık isterim” diye ağlayan Hugo Broos, elindeki sol açığı sağa mahkum edip, Gökdeniz’in Prototipi Barış’ı sola gönderince; göbekteki Colman-Ceyhun-Selçuk üçlüsünün zor olan işi, iyiden iyiye ağırlaşmıştı. Buna bir de birinci bölgedeki Song ile üçüncü bölgedeki Gökhan arasındaki uzaklığın 70 metreye ulaşması eklenince, saha içi kopukluk ortaya çıkıyordu. Trabzonspor’un “Sahipsiz köy merasını andıran” orta sahasında Bursalılar, atsız cirit oynuyordu. Tüm bunlar olurken, ve de Song, “Zıplasam mı yoksa zıplamasam mı?” diye düşünürken, orta sahadan gelen topa Turgay, yay üzerinden, zıplayıp kafayı vurup golü atıyordu. Tek santrfor saplantısı Soğuk duşun da ötesinde bir şeydi Avni Aker’deki. Tam “Tek santrfor saplantısına girersen, böyle olur” diye Belçikalıya dertlenirken, oyunun savunma yönüne hiç bakmayan Selçuk’un nefis topuk pasında, Bursa savunması “Bu ne yapıyor ya” diye bakınca Colman çok akıllı vurup, skoru eşitliyordu. Sonrası ölü topların, puan canlılığına dönüştürülmesi çalışmasıydı. Sercan’ın bir karış boyuyla 1.90’lık Ceyhun’un önünden vurduğu kafa şutu ile; Colman’ın boş durumda topu kale yerine, savunmaya nişanlaması akılda kalanlar idi. İkinci yarıya Selçuk-Engin ve Barış-Umut değişikleriyle başladı Trabzonspor. Bu, Umut ile yapılan hücum presi ve savunmanın biraz daha ileri çıkmasını sağladı. Pas sayısı da artınca oyun etkinliği arttı bordo mavili ekibin. Ancak bu, iki küçük heyecan dışında pozisyon getirmedi. Bursasporlu Ömer’in eline çarpan top, penaltı kokuluydu. Trabzon atamadı, hakem çalamadı. Öyle olunca da böyle oldu...