TMOK Fair Play Konseyi Başkanı Erdoğan Arıpınar, 2006 yılı için üzücü bir açıklama yaptı. Arıpınar, "2006 yılında fair play adına çok az örnek gördük" dedi.
Ve ekledi:
"Semih’in yaptığı efendice bir davranıştı. Ama fair play değil"
Gerçekten de Semih, takımı yenik durumda olsa aynı hareketi yapar mıydı?
Belki yapardı ama Makiavelli mantığı ile düşünüp hareket eden günümüz toplum yapısında bir çok insan, "yeniliyorsak, bari maç iptal olsun" diye sahanın görünmeyen bir yerine gizlenirdi. Ve kural hatası yaptırmayı başarırdı!
Sadece futbol değil, birçok spor dalında unuttuk fair play’i..
Hatta yaşamın her alanında..
Sadece kazanmak önemli.. Ne pahasına olursa olsun kazanmak..
Sonrasının verdiği zararlar, açtığı yaraları hiç düşünmeden..
Toplum öyle bir "başarı ve kazanma isterisine" girdi ki..
Ben başarılı olayım, ben şöhret olayım ve ben kazanayım..
Sadece ben... Yalnızca ben...
"Ben" duygusu böylesine körüklenen, geliştirilen, şişirilen bir toplumun sonunun hiç de iyi olmadığını söylemek için kahin olmaya gerek yok..
"Bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete" sözüne uygun öylesine paldır küldür gidiyoruz.
Şu futbol kaosuna bakın Allah aşkına..
Kimin ne yaptığı belli değil..
Bir yanda federasyonun kongre kavgası, diğer yanda kulüplerin kısır, anlamsız iç çekişmeleri..
Yönetenlerin gözlerini böylesine hırs bürüdüğü, her şeyin mübah sayıldığı bir ortamda hangi futbolcudan hangi antrenörden centilmence bir tutum bekleyebilirsiniz?
Balık baştan kokar derler ama kuyruk bile kokmuş ne yazık ki..
Fair Play falan hikaye. Önemli olan kazanmak.
Ne pahasına olursa olsun...
Artık aday var
SON üç dört yıldır hep "yoruldum artık.. Biri çıksın da, devredeyim bu işi.. Aileme daha çok zaman ayırayım" diyordu..
Haklıydı.. Yorardı bu işler.. Her türlü keyfine rağmen azımsanamayacak bir yükü de vardı..
Kabus gibi başlayan sezonun ilk haftalarında Ankaragücü dibe vurunca, bir de tüm taraftar birlik olup kendisini istifaya davet edince, "kim istiyorsa gelsin alsın.. Ben yoruldum, bırakıyorum" dedi öfkeyle. "Rant mant işlerini" de karıştırıp, bir köşeye çekildi..
O kabus gibi dönemde sadece Başkan vekili Serdar Tosun çıktı.. "Ben adayım arkadaş" dedi..
Kimsenin önünden geçemediği Ankaragücü kulübüne üstelik ligin dibinde iken biri aday çıkma cesaretini gösterebilmişti.. Tribünlere güven ve destek verdi.. Kendisi de onlardan destek aldı..
Ancak bu arada takım düzelirken, o sağlığını yitirdi..
Ankara’daki hastanelerin ardından ABD’ye New York’a gitti. Ailesinin yoğun ilgisi, doktorların çabasıyla sağlığına kavuşma yolunda önemli adımlar attı. ABD’den iyilik haberlerini veren ailesi, 10-15 gün içinde Ankara’ya döneceğini açıkladı.
Durumu nedeniyle kongrede aday olamasa bile, saygıyla karşılanması gereken bir hamle yaptı Serdar Tosun.. Ancak hastalandı..
Tam, "Ne yapalım, başka aday yok ki" söylemleri başlamışken, bir ikinci hamle de İbrahim Kısacık’tan geldi..
"Sen yoksan, ben varım başkan" dedi Kısacık..
"Eğer gerçekten aday olmamayı düşünüyorsan, tribün tepkilerine karşı yaptığın o açıklamanın arkasında hala duruyorsan, ben bu yönetimden bazı arkadaşlar ve yeni insanlarla Ankaragücü’nü yönetmeye adayım" diye ekledi.
İkinci adaydı, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı üst düzey bürokratı, emekli bankacı İbrahim Kısacık.. Hem de ciddi bir başkan adayı..
Kendi ifadesiyle "terbiye gereği, başkanın olduğu yerde, üstelik onun listesinde yer alan bir yönetici aday olamazdı." İzin almak, sormak nezaket idi. Kısacık’a göre "nezaket, icazet demek değildi."
Yönetimde yaşanan ve gizli kalması istenen ancak her zaman olduğu gibi Hürriyet’e yansıyan olay, çok ciddi bir dönüm noktasıydı..
Cemal Aydın’ın bu gelişmeden sonra "ne yapayım, benden başka aday yok.." deme şansı kalmamıştı.. Önce Serdar Tosun ardından da İbrahim Kısacık, aday olup sıkıntısını giderdi Ankaragücü Başkanı’nın.. Anlayacağınız, Cemal Aydın, çaresizlik içinde değil artık..
Zaten bir başka gizli adayın da olduğu dilden dile, kulaktan kulağa yayılıyor son zamanda.. Çok parlak, gelecek vadeden, önemli bir iş adamının adaylık konusunda çok hevesli ve ısrarlı olduğu konuşuluyor.
Hem de lafla değil, göz kamaştıran projeleriyle.
Sokaktan geçenler değil, binanın içindekiler aday oluyor başkanlığa.
Üstelik tümü, Ankaragücü yönetimlerinde çalışmış, bir kısmı da halen çalışıyor.. Yani yöneticilikte rüştünü ispat etmiş, Beştepe’de üst yönetici konumuna gelmiş değerli insanlar.. Bu nedenle gelecekle ilgili, kaygı duymamalı kimse..