ANKARA’da yaşamanın keyifli taraftarları olduğu gibi zor yönleri de var.
Bir kere siyah-gri-lacivert üçlemesi kaçınılmaz ve modası geçmez renkler.
Resmiyetin simgesi olan bu üç renk, kentin üzerine sinmiştir her tonuyla..
Sonra bunun getirdiği ciddiyet eğilimi, çok belirgindir.
Öyle çok gülmek, tebessüm etmek, "Arsızca sırıtmak" diye yorumlanır Ankara kentinde.
Siyasetin getirdiği, "Yan çizmeler" de modadır.
Başkent’in spordaki renkleri de Ankara Havası’na uygundur.
Örneğin Gençlerbirliği, bürokratların takımıdır.. Ankara’nın popüler bürokratlarının çoğunlukla ilk ya da ikinci takımı Gençlerbirliği’dir.
Esnafın, gencin takımı ise Ankaragücü’dür. Başkent’teki Pazarcı, taksici, esnaf her zaman "Ankaragücü" der. Öğrenciler arasında da ciddi bir atak yapmıştır Ankaragücü.
Ankaraspor, son dönem ’kentin yakın çevresinin takımı’ haline gelmiştir. Gerek maçlarını kent merkezine 50 kilometre uzakta bir statta oynaması, gerekse buraya otobüslerle taşınan insanların Etimesgut, Sincan, Eryaman ve Fatih Mahellesi sakinleri oluşları, "Bizim takımımız" duygusunu yavaş yavaş geliştirmekte, stadın tribünlerini doldurmaktadır.
Hacattepe ise adı önemli ancak nostaljik hale gelmiş, "Mahalle takımı" özelliği taşımaktadır. Başkentin en önemli, popüler mahallesi Hacettepe’nin şimdilerde Üniversiteleşmiş yöresinin takımı olan Hacettepe, bu yoldadır. Her maça gelen birkaç kişilik Hacettepe Sevdalısı dışında, taraftar oluşumu çabası Hacettepe Üniversitesi’ne kaymış durumdadır. Kale arkasında açılan Hacettepe Üniversitesi pankartı, iyiye işarettir, geliştirilmesi kaydıyla.
Her şeye rağmen, bu kentin en önemli yerel spor rengi Ankaragücü’dür.
Gazetelerde, televizyonlarda, radyolarda insanların ilgi gösterdiği, Ankaragücü’dür.
Seveni çok, tantanası bol, reitingi fazla, gürültüsü yüksektir. Bu nedenle herkes yazar, konuşur, tartışır Ankaragücü’nü...
Ve çok önemlidir Ankaragücü..
Anlamamazlıktan geliyorlar
Bu nedenle futbolcusu, teknik direktörü, yöneticisi ve elbette başkanı tartışılır. Hem de yüksek tonda...
Hacettepe çalıştrıcısının 3-4 maçlık opsiyonu olabilir. Gençlerbirliği teknik heyeti, 2 galibiyetin ardından 3 berabirlik, 1 yenilgi nedeniyle tribün tepkisi görmeyebilir.
Ankaraspor, daha da rahattır. 7 maçta 3 puana, ancak istenirse istifa edilir.
Ama ardarda 2 yenilgi, patırtı koparır sarı lacivert tribünlerde.
Teknik kadroya davetiye, yönetime yol verilir. Başkan hedef tahtası olur.
Anakargücü’nde yaşanan bunun ötesinde bir şey artık.
İpler kopmuş, köprüler atılmış, gemiler yakılmış. Mevcut Başkan’a "Çek git" diyorlar artık. hem de yenilir yutulur cinsten olmayan ağır cümlelerle.
"Biz seni istemiyoruz, yeni yüzler istiyoruz" diyorlar. "Ankaragücü’nü sevecek, ona hizmet edecek, yarar sağlayacak, Ankaragüçlüleri mutlu edecek bir başkan gelsin artık" diye feryat ediyorlar.
Ama seslerini duyuramıyorlar.
Duyması gereken, ya duymamazlıktan geliyor ya da anlamamazlıktan.
İpler gerçekten koptu
Geçenlerde çok güvendiğim bir arkadaşımın anlattıkları ilginçti. Şimdiye dek onunla çok şey paylaşmış ama yazmamıştım.
Ancak bu kez herkesin bilmesi gerekiyor. Çünkü yaşananlar, herkesi ilgilendiriyor.
İddia o ki, Ankaragücü’nün Mevcut Başkanı, Fenerbahçe Kupa maçından bir gün önce tribün liderlerini Beştepe’de toplamış. Ve demiş ki:
"Kardeşim, bu takım amatör kümeye de düşse, ben başkanlığa devam edeceğim. Bağırıp çağırsanız da, tepki koysanız da bu değişmeyecek. Alın şu biletleri paşa paşa girin, takımınızı destekleyin..." Herkes şaşkın, birbirine bakmış, "Bu, ne diyor" diye.. Sonra lafına itibar edilen biri, "Bak Başkan... Ben, seni istemiyorum. Daha doğrusu Ankaragüçlüyüm diyen, takımını seven hiç kimse istemiyor seni. Sen gidene kadar da tavrımı koyacağım. Bu maçta ne bilet alırım, ne de tribünlere girerim. Başkan sen, bizi emir kulu mu sanıyorsun?" diye sert bir çıkış yapmış.
Ortalık buz gibi olmuş ve toplantı o anda bitmiş.Ve sonrası malum. Ankaragücü taraftarı, Fenerbahçe maçına girmemiş. İstanbul’dan gelecek Fenerbahçe taraftarına da "Gelmeyin, buna para kazandırmayın" deyip ikna etmiş.
Tepkili liderin, küçük bir grubu tribünde yerini alıp, Mevcut Başkan’a ağzına geleni slogan olarak sayıp dökmüş. Gerçek hikaye bu..