Paylaş
Çocuklarımın kızdığımı, mutlu olduğumu, şaşırdığımı yüzüme bakarak anlamalarını istiyorum. Yüzünüz bir hikaye anlatır ve bu hikaye estetikçinin muayenehanesine yolculuğunuz olmamalı.
Bu romantik sözler Julia Roberts’a ait. Oyunculuğu falan bir yana, kariyerini biraz da güzel yüzüne borçlu bir kadına...
Sözleri estetik çağında doğal kalmak isteyen kadınlara cesaret verir nitelikte.
Sahi... Yüzümüz bir hikaye anlatmaz mı?
Ağzınızın yanındaki çizgiler kahkahası bol bir yaşam sürdüğünüzü, dudağınızın üstündeki kırışıklıklar yıllarca tiryaki olduğunuzu, kaşların ortasındaki derin yarık zamanınızın büyük bölümünü bir şeylere kafa patlatarak veya kızarak geçirdiğinizi göstermez mi? Kısacası, sizi anlatmaz mı?
Peki onları silmek, hiç yaşamamış gibi görünmeyi istemek niye?
Elimizde olsa sonsuz gençlik ve güzellik için aynen Oscar Wilde’ın roman kahramanı Dorian Gray gibi ruhumuzu şeytana satar, karşılığında insanlıktan çıkmayı, zalimleşmeyi göze alır mıydık?
Botoksa bir-iki başvuranları tenzih ediyorum ama kalıbımı basarım, o dergilerde gördüğümüz kimi meşum yastık suratlar bunun için bir saniye bile düşünmezdi.
Oysa sadece burnumuz veya dudaklarımız genetik mirasımız değil, bu mirasa yüz ifadelerimiz de dahil. Ve yüzümüzdeki ifadeleri değiştirdiğimizde ailemize benzerliğimizi de yok ederiz. Bu, ses tonumuz veya kahkahamızın değişmesi gibi bir şey.
Diderot bir kadındaki güzelliğin ifadesiz bir yüz olduğunu söylemiş: “Genç kadın yüzü... masum, saf, hâlâ ifadesiz.”
Bu uğurda hikayemizi satmaya, hayata o güne kadar hiç yaşamamışız gibi devam etmeye razı geliyoruz.
Bir nevi Dorian Gray’leşiyoruz.
Bir ruhumuzu şeytana satmadığımız kalıyor.
O da olur, üzülmeyelim.
Ne yazık ki “hiç yaşlanmayan” tarifini ancak estetik ve gergin teyzeler üzerinden yapıyoruz. Oysa yaşadığıyla yaşlanan, belki kırışan ama olgunlaşan insanın kaderinden kaçışının hazin öyküsü, dahası laneti, Dorian Gray’in Portresi isimli başyapıtta yazılıdır, hep unutuyoruz. Gelin siz siz olun, Dorian’lık yapmayın, yüzünüzün hafızasını silmeyin.
Doktorlar geçer diyor
Prof. Dr. Erol Kışlaoğlu botoksun hikayemizi yok etmediğini, sadece geçici bir süre için sildiğini veya azalttığını söylüyor. O ifadesiz yüzlerin sorumlusunun bu işi bilen plastik cerrahlar olmadığı görüşünde: “Botoks kolay diye doktor olup olmayan, cildiyeciler vs. herkes botoks yapıyor. Halbuki botoksu tercihen plastik cerrahlar yapmalı.”
Ona göre yüzün anatomisini, mimik kaslarının hareketini ve nereye ne kadar botoks yapılırsa nasıl sonuç alınacağını en iyi plastik cerrahlar biliyor: “Hasta kaşının fazla kalkmamasını istediğinde botoks miktarını ona göre ayarlıyoruz.”
Malum yüzümüzdeki çizgilerin müsebbibi mimik kaslarımızın hareketi. Kışlaoğlu “Botoks, mimik kaslarının hareketlerini 3 ila 6 ay süreyle ortadan kaldırıyor veya azaltıyor. Ayrıca, ille 6 ayda bir botoks yaptırmanız gerekmiyor. Bir kereliğine yapılan botoks bile oradaki kasların kasılmasını, çizgilerin derinleşmesini önler. O çizgiler derinleştikçe daha yaşlı görünürüz” diyor.
Kışlaoğlu her isteyene müdahalede bulunmadığını, hastanın yönlendirmesiyle asla hareket etmediğini söylüyor: “Hastayı yaptırmamaya ikna edemezsem, ‘Buyrun başkasına gidin’ diyorum” diyor.
Paylaş