Yetenekle sivrilemeyenler bir de çabayı denesinler

Yeteneğin başarı için tek başına yeterli olmadığını düşünenlerdenim.

Haberin Devamı

Yeteneğin olmadığı yerde de ille başarısız olunacak diye bir şey yok.
İki örneğe de bugüne kadar çokça şahit oldum.
“Düz çizgi bile çizemiyorum” diyen birinden harika bir ressam çıkabilir.
Başkoyanın başarabileceğine inanırım.
2012’de düzenlenecek İstanbul Tasarım Bienali’nin ön etkinlikleri kapsamında geçtiğimiz hafta İstanbul Modern’de gerçekleştirilen “Neden Tasarım?” konulu seminerde tartışılan konulardan biri buydu.
Uzun süre IKEA’nın kadrolu tasarımcılarından olmuş İzlandalı Sigga Heimis’e göre tasarımcı özeleştiride sınır tanımamalı.
Fakat bunu yaparken aynı zamanda kendine güveninin de gelişmesi gerekiyor. Başarılı olmak isteyen insanda bu özelliklerin ikisi de olmalı.
Heimis’in workshop’larına tasarım geçmişi olmayan insanlar da katılıyor; doktorlar, öğretmenler, hiç tasarım eğitimi almamış kişiler...
Heimis sadece üç-beş yıl eğitim almış kişilerin tasarımcı olabileceği düşüncesine karşı çıkıyor:
“Bu iş ne kadar yaratıcı ya da ne kadar açık olduğunuzla, etrafınızı iyi gözlemleyebilmekle de ilgili. Hepimiz yaratıcı beyinlere sahibiz. Sadece bu yaratıcı süreçte bazılarımız daha faal, bazılarımız ise daha pasif.”
Heimis’in de dediği gibi insan bir alanda deneyim kazandıkça kendine güveni artıyor.
Ne kadar çok uğraşır, çalışır ve testler yaparsanız başarma ihtimaliniz o kadar yüksek. Yeter ki işe dört elle sarılın: “Gidip bir fabrikanın kapısını çalın ve ‘Bir günlüğüne, bir haftalığına veya bir aylığına buraya gelip gözlemlemek istiyorum’ deyin. Görüp gözlemledikçe kendinize güveniniz de artmaya başlar. Çünkü belirli bir know-how’ınız olur. Siz öğrendikçe kendinize güveniniz de artar.”
Ha bir noktaya geldiniz ve kendinizi sorgulamaya başladınız. Tutkunun orada olmadığını veya hâlâ kendinize güvenmediğinizi görüyorsanız... O zaman belki de hayatta başka bir şeyler yapmanız gerekiyordur.
Ama uğraşıp didinmeden, sadece “Yeteneğim yok” diyerek verilen bir karar erken olabilir.
Kaldı ki... Heimis anlatıyor işte:
“Yeteneği olanlardan çok daha başarılı tasarım öğrencileri gördüm.
En yeteneklileri değillerdi belki ama o kadar ısrarcı, inatçı ve enerji dolulardı ki başaracaklardı, başka yol yoktu.
İnsan sırf bu yüzden bile onlara saygı duyuyor. Bu iş sadece yetenekle ilgili değil. Bir sürü başka etken var. Hepsinde olmasa da birçoğuyla ilgili kendinizi eğitebilirsiniz.”
Mesele hiç durmadan önünüzde sallanan kemiğe koşmak. Bir noktada yakalamanız işten değil. Yeteneğiniz olsun olmasın...

Haberin Devamı

Bu çağda tasarımcı neye yarar?

Haberin Devamı

Konferanstaki konuşmacılardan biri de tasarımcı Gabriele
Pezzini idi. Pezzini’ye göre “En iyi proje en zor olan”... Proje zor olduğunda ortaya harika bir şey çıkarma fırsatınız olur. Bir şey çok kolay olduğunda ilginç de değildir zira.
Pezzini’den Hermes’teyken helikopter yapması istenmiş mesela. Diyor ki “Ben helikopterden ne anlarım? Ama deli gibi çalıştım, araştırdım, sorular sordum, çözüm üretmeye çalıştım. Sonuç harikaydı.”
İngiltere’de bugün tasarımın artık kültür olduğunu, dünyanın geri kalanının ise bu konuda hâlâ 100 yıl önceki gibi düşündüğünü söylüyor Pezzini:
“Bir firma için bir sandalye tasarladım. Sandalyeyi üreten adam üretim, kalite, kontraplak konusunda benden çok daha bilgiliydi. Ona bir çizimden başka ne verebilirim?”
Cevapladı: “Felsefemi.”
Yani, Pezzini’nin dediği gibi üretimde beceri gerekli ama tasarımcının aynı zamanda bir felsefe geliştirmesi, kendini ortaya koyması gerekiyor:
“Bütün mesele nereden geldiğinizle ilgili. İstanbul’da ne yapabilirsiniz? Bu şehirde yaşıyorsunuz, tasarımcısınız, çalıştığınız şirket ne yapıyor, nereye yapıyor, hangi pazarda yer buluyor?
Alanınızı anlamanız lazım. Ormanda yaşayan insanlarla çölde yaşayanlar aynı şeyleri yemez.”

Yazarın Tüm Yazıları