Paylaş
Bana komik geldi. Moda kendi kapalı devre hayatında, etraftan kopuk sayılabilecek halde ayrı bir evren. Politikanın da bu evrende pek yeri yok açıkçası.
İnsanlar bana moda yazarı dediğinde sinir oluyorum. Tamam, moda yazarıyım da aynı zamanda.
Ama hayatımın merkezi moda olsa, eşim dostum beni sadece modayla tanımlasa bileklerimi keserim.
Bunun modayla ilgisi yok. Benim, bu işin felsefesini unutup onu sadece değişip duran bir dizi akımmış ve safi bir sektörmüş gibi yansıtanlarla sorunum var.
Çünkü ben modaya o pencereden bakmıyorum.
Şöyle düşünüyorum mesela... Neden bir moda dergisinde politika olmasın?
Moda dergileri bu kadar homojen ve yüzeysel olmak zorunda mı?
Moda dergilerini okuyan insanların hayatta tek derdi moda mı?
Bu dergilerde moda dışı şeyler görüyoruz ama kısıtlı ve kenarından. Bir sayfa tiyatro, bir sayfa sanat, bir sayfa müzik, seyahat vs... Daha çok ajanda niteliğinde olan bu sayfalar dışında müziğin de, sanatın da, seyahatin de adam gibi ele alındığını söyleyemeyiz. En fazla bir müzisyenle bir moda çekimi, sanatın modaya etkisini gösteren ama pek de derinlere inmeyen fotoğraf süslü yazılar.
MIŞ GİBİ YAPMA HALİ
Biz dergi diyoruz ama eloğlu bunlara “glossy” der. Glossy’nin anlamları: Cilalı, gösterişli, parlak, bir de sahte tavırlı.
Sahte demek biraz ağır kaçacak belki ama çok yanlış da değil. Sonuçta bu dergiler bize yalan söylemiyor ama eksik anlatıyor. Eski bir Yahudi sözü vardır: “Eksik anlatılan gerçek, tamamen yalandır.”
Moda dergilerinin bize gerçeklerin küçük bir kesitini cilalayarak vermesi, gerçekle bağlantıları çoktan kopmuş ya da zaten hiç olmamış anlamına geliyor.
Hep bir “mış gibi yapma” hali. Hepsinden bahsetmiyorum ama bu dünyadaki birçok insana baktığınızda da o mış gibi hali çok net seçebilirsiniz. Çoğu ilginç görünür çünkü ilginç giyinirler. Tanıdığınızda ise gerçekten kaçı ilginçtir?
Ama hepsi bu anlamda elin tersiyle itilecek türde de değil.
Bunlar arasında güncel olaylarla, dünyanın moda dışı halleriyle ilgilenenler de var. Mankeninden fotoğrafçısına, tasarımcısından yazarına. Peki o zaman moda dergilerindeki politika neden first lady’lerin tarzlarıyla sınırlı?
İngiliz Vogue’unun nisan sayısında Benazir Butto’nun yeğeni Fatima Butto’ya, ailesinin giyim kuşamıyla ilgili bir yazı yazdırmışlar mesela. Kadın esas konuya girene kadar, modayla ilgili bir yazı yazıyor olmanın verdiği sıkıntıyla kıvranıyor. Yazısı şöyle başlıyor: “Ailem söz konusu olduğunda, onlar ve moda diye düşünmeye meyilli değilim. Hatta Butto’lar ve Pakistan’ın ortak tarihini düşününce, moda listemde çok aşağılarda.”
Hayaletlerden, gölgelerden, suikastlardan, hükümetler yöneten, hükümetler deviren, hapis yatan ve politikayı şekillendiren akrabalarından söz ediyor. Birkaç paragraf sonra giyim-kuşama giriyor.
Tam sindiremiyor, yazının ortalarında yine moda yazısı yazma konusunda kendiyle hesaplaşıyor ve kendini aklamaya çalışıyor: “Bana modayla ilgili bir şey sorulduğunda neden bu kadar çok utanıyorum? Vogue benden bu yazıyı yazmamı istediğinde donup kaldım. ‘Ama ben ciddi bir insanım’ diye çıkıştım. Terörizmle savaş, Pakistan’a insansız hava araçlarıyla saldırılar, ülkemin başına bela olan yolsuzluklar üzerine yazılar yazdım. Ama tarz sahibi akrabalarım, hapis yatmak da dahil olmak üzere, bütün bunlarla uğraşmış ve aynı zamanda güzel kıyafetleri konusunda utangaç davranmamışlardı.”
İlk tepkiyi gördünüz: “Ben ciddi bir insanım. Modayla ne ilgim olabilir ki?”
MODA OLDU BAKKAL ŞARKI
Moda yüzeyselleştikçe -veya şöyle diyeyim, yüzeysel olduğu algısını yarattıkça- insanların “sevmekten utandıkları şeyler” listesinde tepe noktaya oturdu. Bir nevi, etrafta kimse yokken zevkle dinlenen ama başkalarının yanında adı geçmeyen bakkal şarkı düzlemine çekildi. Oysa modanın da, dolayısıyla moda basının da kültürünü de koruyarak evrilmesi gerekirdi. Yazık ki olmadı.
O yüzden Kim Kardashian’ın kalkıp da politik nedenlerle nefret ettiği Türkiye’de bir dergiye kapak olmasına kızması bana komik geliyor.
Çünkü bir moda dergisini eline alan kimse kapak kızını politik bağlamda düşünmez. Keşke düşünse.
Paylaş