Paylaş
Halkın yüzde 60’ı “Medya ve internet sansürlenebilir” diyor. Yüzde 69’u kadının çalışmasının erkeğin iznine tabi olduğunu düşünüyor. Yüzde 20’ye göre gerektiğinde kadınlara tokat atılabilir.
Muhafazakâr bir halkımız olduğu malum. Bu muhafazakârlığın din soslu, kadını baskılayan devlet politikaları eşliğinde halkın çoğunluğunu haklarını reddetme noktasına getirdiği de malum.
Şimdi mesela, bu yüzde 60 haber alma özgürlüğünden haberdar değil. Ya da haberdar ama bu hakkı elinin tersiyle itiyor.
Çünkü birileri durmadan ona “Bu darbe teşebbüsüdür. Bu yalandır” diyor.
Halkı suçlamak bana yersiz geliyor. Her kesimden başının dikine giden, çevresine ters, idealist tek tük insan çıkar. Ama çoğunluk o güne kadar ona yedirilen şeylerle beslenmeye devam eder.
Misal size, GDO’yu ağzına sürmemiş bir insan ona karşıdır. Ama baştan beri GDO’yla beslenmiş birine sabahtan akşama zararlarını anlatsanız da büyük GDO karşıtı olmasını bekleyemezsiniz. “Bugüne kadar yedim de ne oldu? Bak turp gibiyim” der geçer. Bir gün kanser olursa, ancak o zaman kafasına dank eder.
Birçok insan için bir siyasi partiye oy vermekle yemek seçmek arasında çok fark olduğunu düşünmüyorum. Hatta yiyecek seçimi parti tercihinden bile daha önemli olabilir.
O yüzden adam medyaya sansür de ister, “İnterneti kısıtla” da der. GDO’dan devam edecek olursak; kimi hakikaten zararlı olduğuna inanmaz, kimi de “Yahu zararlıysa zararlı, ekiyorum ben GDO’yu, verimi yüksek, daha çok mahsul alıyorum, yiyorum, cebime de 3 kuruş fazla giriyor. Elleşme” der.
Cahil diye halka kızmak yerine bandı köy enstitülerini kapatıp yerine doğru düzgün bir eğitim sistemi getirmeyenlere kadar geri sarmak ve halkı anlamak gerek.
Çoğumuz hâlâ bu noktaya gelemedi.
Esas dram araştırmanın kültüre ve sanata dair verilerinde saklı.
Halkın yüzde 24’ü hiç müzik dinlemiyor, yüzde 45’i hiç kitap okumuyor, yüzde 29’u hiç radyo dinlemiyor, yüzde 68’i internette dolaşmıyor, yüzde 73’ü konsere gitmiyor, yüzde 80’i tiyatroya, yüzde 56’sı sinemaya gitmiyor.
Bu şu demek...
Başka dünyalarla tanışmıyor, başka duygu dünyalarını bilmiyor, gerçekte çok kısıtlı olan hayatlarından çıkıp hayalde de olsa başka hayatlara adım atmıyorlar. Sadece kendi gerçekliğinden haberdar insanların diğerlerini anlamalarını, onlara saygı duymalarını, onlarla empati kurmalarını ya da kendilerinden olmayana tahammül etmelerini nasıl bekleyebiliz?
Habertürk’te çıkan bir habere göre 2014’te Hakkari’de tek film gösterimi yapılmamış. Ülkedeki sinema kompleksi ve koltukların yüzde 47’si Marmara’da bulunuyormuş.
9 ilde düzenli film gösterimi yapan kompleks yokmuş.
Film izlemeyenlere değil, filmi oralara götürmeyenlere kızmalı.
Son bir şey...
Memlekette yurt dışında tatil yapmayanların oranı yüzde 94. Herhalde yurtdışı görmemişlerin oranı da buna çok uzak değildir.
Biz hâlâ “Avrupa’da şöyle” diye dert anlatmaya çalışıyoruz.
Halka kızmayalım, olur mu? Çok saçma ve haksız çünkü.
Paylaş