Paylaş
Avrupa’da sinema sektörü en hızlı büyüyen ikinci ülkeyiz.
Yerli filmlerin pazar payı yüzde 50’yi geçti. Bu oran Fransa’da bile yüzde 33; AB ortalaması yüzde 16.
Türkiye’de 2005’te 29 yerli yapım üretilirken, 2015’te 136’yı buldu.
Manzara uzaktan hoş görünse de...
Yaklaştıkça çirkinleşiyor.
2015’in Aralık ayının ilk hafta sonunda, Türkiye’deki 2300 sinema salonunun 1700’ünde sadece gişe potansiyeli olan iki film gösteriliyordu. Aynı hafta Venedik’ten Jüri Özel Ödülü ile dönen “Abluka” 25 salon bulabildiği için şanslı sayılmış, Altın Portakallı “Sarmaşık” sadece 16 salonda kendine yer bulabilmişti.
Düşünün, ABD’de rekorları alt üst eden “Star Wars: Güç Uyanıyor” filmi ülkedeki salonların sadece yüzde 10’unda gösterildi. Aynı tarihlerde Türkiye’deki salonların yüzde 60’ında “Düğün Dernek 2: Sünnet” oynuyordu.
Çünkü Türkiye’de sektörün yüzde 70’i 3 büyük film dağıtımcısının elinde. Hangi filmin kaç kopyayla nerelerde gösterileceğine 3 şirket karar veriyor. Bunların en çok “parlayanı” ise pazar payını bir yılda yüzde 6’dan yüzde 30’a çıkaran Mars Grup.
İstanbul Film Festivali kapsamında bu pazar 13:30’da Beyoğlu Sineması’nda gösterilecek olan “Kapalı Gişe: Türkiye’de Tekelleşen Film Dağıtımı” belgeselinde sinemacılar, kendi deneyimlerinden yola çıkarak, Türkiye’de önü alınmayan bu sistemin bağımsız sinemayı nasıl nefessiz bıraktığını anlatıyorlar.
Belgeselde, “Film dağıtımında tekel olursa ne olur?” sorusuna ekonomist Mustafa Sönmez şöyle yanıt veriyor: “Yapımcı filmini götürdüğünde dağıtımcı dağıtım konusunda yardımcı olmuyor. Salon bulamıyor. Bu hem piyasa koşullarına, girişim özgürlüğüne aykırı hem de küçük üreticinin kendini ifade etmesine engel. Bu sonuçta bir ifade özgürlüğü. Ve bunun engellenmesi bir insan hakkı ihlali.”
Yönetmen Onur Ünlü “Mars Grup film yapmaya başlayacak” diyerek yaklaşan bir tehlikeye işaret ediyor.
1948’de ABD’de bir yapım şirketinin filmin aynı zamanda dağıtım ve gösterimini üstlenmesi tekeli önleyici yasaya aykırı bir durum olarak nitelendirildi ve şirketler yapım, dağıtım ve gösterim arasında seçim yapmak zorunda bırakıldı.
Bunun tersi olması durumunda bağımsız sinema iyiden iyiye can çekişecek.
Sönmez bunu şöyle ifade ediyor: “Kendi haline bırakılırsa dağıtım, sinema salonu ve üretim halkaları birbirine entegre olur. Bu, sermaye birikiminin kuralı. Dağıtımcı sinema salonlarına da hükmetmek ister. Hatta filmi de kendisi üretmek ister ki bütün halkaların katma değerini maksimize etsin.”
Yapımcı Serkan Çakarer “Yarın yabancı sermaye Mars’ı satın alsa, sektörün bir anda yüzde 55’i yabancı sermayenin eline geçebilir. O zaman diyalog kuracak kimseyi bulamayacağız” diyor.
Nitekim, tam da bugünlerde Mars’ın Güney Koreli bir şirkete satılması gündemde.
Velhasılıkelam...
Böylesine hızlı büyüyen bir sektör kendi haline bırakılamaz.
Tekelciliğin önüne geçmek için derhal düzenlemeler yapılmalı.
Yoksa sadece sinemacılara değil, vasat bir beğeni düzeyine hapsedilen izleyiciye de kötülük yapılacak.
Paylaş