Paylaş
Daha küçük bir kız çocuğu iken kamusal alanda güvende olmadığını öğrenmek demek.
Parkta, bahçede, sokakta, meydanda, sahilde, otobüste, akla gelen her yerde her an sözlü veya fiziksel tacize uğrama ihtimalinin bilincinde olmak demek.
Kimse öğretmez, yaşayarak, bizzat deneyimleyerek öğrenir bu ülkede her kadın bunu. Ve kendince önlemler, hatta savunma yöntemleri geliştirir. Kimse göstermez; hayat öğretir.
Türkiye’de kadın olmak, sokağa adımını attığın andan itibaren tedirgin olmak demek.
Binecek otobüs seçmek demek. Ne tıka basa dolu olmalı ne de çok boş; ki taciz riski azalsın.
Türkiye’de kadın olmak, otobüse biner binmez radar gibi etrafı tarayıp kendine güvenli bir köşe seçmek demek.
Tramvayda, bir erkeğin yanındaki veya karşısındaki boş koltuktan hangisine oturacağınıza –taciz riskini düşünerek- karar vermek demek.
Metroda oturan bir erkeğin karşısında ayakta durmamak demek. Bir erkekle aynı yönde dikilmemek demek. Rahatsızlık veren bakışları fark etmemek için telefona gömülüp etrafla ilgilenmemeye çalışmak demek. Her durakta bir boşluk yakalayıp kendini oraya atmak demek.
Türkiye’de kadın olmak bazen de hep kavga etmek demek.
“Ne bakıyorsun? Ne yapıyorsun?” diye bağırıp çağırmak demek.
Türkiye’de kadın olmak, kendini savunmak için aikido, wing chun, krav maga ve kick boks yapmayı öğrenmek demek.
Türkiye’de kadın olmak, kıyafetini hep savunmak zorunda kalmak demek.
Türkiye’de kadın olmak “Mutlaka bir yerini açmıştır, mutlaka göz süzmüştür, mutlaka kırıtmıştır, mutlaka kuyruk sallamıştır, mutlaka aranmıştır” zihniyetiyle yılmadan mücadele etmek demek.
Türkiye’de kadın olmak, cinsiyetinden ötürü her adımda hesap vermeye mecbur bırakılmak demek.
Türkiye’de kadın olmak, kadınlığın ‘şeytani’ bir yanı olduğunu ve kadınların zapturapt altına alınması gerektiğini ima edenlere sabahtan akşama küfretmek demek.
Türkiye’de kadın olmak, cinsiyet kaynaklı adaletsizliklere bakıp sinir hastası olmak demek.
Hangisini anlatayım?
12 yaşında uğradığım sözlü tacizi ve utandığım için aileme bile anlatamadığımı, günlerce kendi kendime ağladığımı mı?
Kendimi bildim bileli, geceleri sokakta tek başıma yürürken 20 metrede bir arkama dönüp baktığımı mı?
Sokakta yediğim lafları mı?
O lafları nasıl sahiplerinin ağzına tıkmaya çalıştığımı, beni takip edenleri dönüp yerden kaptığım taşlarla kovalamamı mı?
Sokakta açıp cinsel organını gösteren veya orta yerde mastürbasyon yapan pislikleri mi?
Türkiye’de kız çocuğu olmak, travmalarla büyümek demek.
Türkiye’de kadın olmak, sokağa çıktığın andan itibaren tacizle boğuşmak demek. Hadi sokakta kaçacak veya kovalayacak yer var.
Ama toplu taşıma araçlarında yok.
Biri sizi taciz ettiğinde, araçtaki diğerlerinin size destek çıkacağının garantisi yok.
Şikâyet edecek olsanız, neredeyse eminsiniz ki cezasızlıkla sonuçlanacak.
Otobüste kadın tekmeleyen adamı, kadının boynunda sigara söndüren herifi serbest bırakmadı mı bu sistem?
Bu ülkede kadınların hepsi biliyor ki, yalnızlar. Ne emniyet ne yargı ne de toplum kadınların yanında.
Kadınların yanında olan sadece diğer kadınlar.
Kadın kadınalar bu savaşta.
Evet toplumsal dönüşüm vakit alır ama biliyoruz ki, devlet kafaya koysa bu sorunu çözer.
Ama yıllardır bu konuda değil ilerleme göstermek, iyiden iyiye dibe batmış vaziyetteyiz; kadına şiddette sicili kapkara olan Hindistan ile beraber anılıyoruz.
Bu böyle gitmez.
Hürriyet Pazar, toplu taşıma araçlarında her gün kız çocukların ve kadınların maruz kaldığı cinsel taciz olaylarına karşı ‘Tacize Yer Yok Kampanyası’nı başlattı.
Bu ülkeyi, şehirleri yönetenler eğer kadına şiddet sorununu çözme konusunda samimilerse bu kampanyaya destek versinler.
Özellikle de imkânları geniş olan belediyeler seferberlik başlatsın, kentleri ‘Tacize yer yok’ pankartlarıyla donatsın, şoförleri eğitsin, taşıt ve sefer sayısını artırsın, halkı bilinçlendirsin, güvenli bir yolculuk sunsunlar.
Ama zinhar kadınları kamusal alandan iyice dışlayacak pembe ulaşım gibi yöntemlerden de uzak dursunlar.
Ey belediyeler!
Var mısınız, yok musunuz?
Paylaş