Paylaş
Demiyorum ki büyümeyelim...
Bu şekilde büyümeyelim. Başka bir yol bulalım.
Öyle bir yol olsun ki bu, büyüme ile aynı cümle içinde hak, hukuk ve özgürlük sözcükleri de geçsin.
Sıklıkla adından “Nobel alacak” diye bahsedilen, Massachusetts Institute of Technology İktisat Bölümü’nden Prof. Daron Acemoğlu’na aklımdaki soruları sordum.
* Türkiye demokratik hakları ve çoğulcu değerleri gözetmeden agresif bir büyüme peşinde. Üretim modelimiz istihdam yaratmıyor, Ar-Ge yok, rekabetçi değiliz; yılların sanayicileri bile artık üretmiyor, inşaata ve ranta kaydılar. Bu şekilde büyüyebilir miyiz?”
Türkiye’nin büyüme potansiyeli muazzam. Bu potansiyelin bir bölümü, işini yapan yargı kurumlarına, beşeri sermayeye yatırım yapılmasına, üretkenlik konusundaki iyileştirmelere ve inovasyona dayanan ekonomik kurumlar olmadan ortaya çıkabilir, çıkmıştır da. Bu yüzden üretkenlik kaynaklı büyüme, yatırım ve teknolojik ilerlemeler yerine inşaat sektörü ve hükümet ihaleleri yoluyla gerçekleşen büyümeye şahit oluyoruz. Bu tarz büyüme sürdürülebilir ekonomik büyümeye dönüşmeyecek. Kapsayıcı ekonomik kurumlara ihtiyaç var -ki bu kurumlar ancak gerçekten demokratik olan ve toplumdaki güç sahiplerini denetim altında tutabilen güçlü sivil topluma sahip bir toplumda gelişebilir.
-‘Büyüme, kalkınma’ dilden düşmüyor. Halkta soyut da olsa karşılığını buluyor. Hem de işin ‘insani kalkınma boyutu’ hesaba katılmazken. İnsan, çevre ve kent hakkı gözetilmeden bir ülke kalkınabilir mi?
Ekonomik büyüme odağımızı asla kaybetmemeliyiz. Türkiye daha modern ve zengin bir topluma sürekli ve hızlı ekonomik büyümeyle dönüşebilir. Ama ekonomik büyüme sadece siyasi nüfuza sahip kişilere değil, toplumun geniş kesitine yararlı olmalı. Temeli kapsayıcı iktisadi kurumlara dayanan ekonomik büyümenin bunu gerçekleştirmesi çok daha muhtemel.
-Türkiye insani kalkınma boyutunu da işin içine kattığında daha mı yavaş büyür? Ya da büyüyemez mi?
Türkiye’nin önündeki seçenekleri, ekonomik büyüme ile daha geniş insani ve ekonomik gelişme arasında bir tercih olarak sunmak hata olur. Durum daha kapsayıcı ekonomik kurumlara ve daha iyi bir siyasi dengeye dayanan, daha sürdürülebilir ve daha yüksek kaliteli ekonomik büyüme ile sonunda çıkmaza girecek olan daha az sürdürülebilir, daha düşük kaliteli ve rant odaklı ekonomik büyüme arasında bir seçenektir.
-Hakların, özgürlüklerin alanı bilinçli bir hukuk politikasıyla genişletilip yayıldığında bu ekonomik büyümeyi ve toplumsal refahı nasıl artırır?
Bireylerin özgürlüklerini tanımayan bir toplum, tüm bireylerine eşit olanaklar sağlamayan bir toplumdur. Bu da o toplumun yarışta bir kolu ve bir bacağı arkasına bağlı koşması demektir. Yani nüfusunuzun yalnızca yüzde 20’si veya 30’u potansiyeline ulaşabilecektir.
-Peki ya çağımızın büyük mucitleri ve işadamları bu geriye kalan yüzde 70-80’lik dilimin içindeyse?
Halkın siyasi ve medeni haklarını tanıyan bir siyasi sistem tarafından desteklenen, fırsat eşitliğine dayanan bir ekonomik büyüme kaynakların daha hakkaniyetli dağılımını ortaya çıkarır.
(NOT: Prof. Daron Acemoğlu ile Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden avukat Gönenç Gürkaynak 18 Aralık’ta İstanbul’da ‘Hukuk ve İktisat İlişkisi: Özgürlüğün Toplumsal Refah Boyutu’ başlıklı bir konferansta birlikte konuşma yapacaklar. Toplumların sahip olduğu haklar ile ekonomik büyüme ve refah arasındaki ilişkiye dair tespitler konferansın ana temasını oluşturacak.)
Paylaş