Paylaş
Yurdun kız-erkek karma hali değil de...
Tuvaletlerle duşların kız-erkek ortak olmasına biraz afallamıştım.
Gel zaman git zaman, koridorda bornozla dolaşmaya alıştım.
Ülkedeki bütün yurtlar mı böyleydi, yoksa bizimki güzel sanatların uçuk kaçıklarıyla doluydu diye mi, emin değilim.
Fark etmezdi... Kimse üzerinde durmuyordu.
Haliyle, yurda giriş-çıkış saati diye bir şey de yoktu.
Yurt, içindeyken güvenliğinizden sorumluydu, öğrencilerin dışarıdaki hayatı kendilerini ilgilendirirdi.
18 yaşına basmış insanlara parmak sallayan bir yurt, ancak alay konusu olurdu.
Korkuyla güdülemeyi lügatten silmek...
Özgürlüğü, herkes için özgürlüğü içselleştirmek...
Bütün abuk sabuklukları aşmak...
Böyle bir şey.
Türkiye’de öğrenci yurtlarının çoğuna giriş-çıkışlar kurallar dizinine bağlı.
Üstüne, birçok yurtta kızların erkenden, erkeklerin nispeten daha geç saatlerde giriş yapmasına izin veriliyor.
Neden, malum...
Namus.
Yurtlardaki kısıtlayıcı uygulamalar, felaketlere neden olan, uğruna kan bile dökülen “namus” mefhumunun idare eliyle beslenmesine örnek.
Namus korkusuna ilaveten...
Bir de “sürü dağılacak” korkusu var.
Bu korkuyla çocuğundan yetişkinine, kadınından erkeğine uygulanan baskı var.
Tepeden aşağı inen, herkesi hedef tahtasına oturtan güvensizlik var.
Can bekçiliği yetmez...
Bir de ahlak bekçiliği var.
Gençlik Bakanı konuştu...
Dedi ki...
“Doğrudur. Gençlik trenlerinde, etkinliklerinde kızlarla erkekleri ayrı dönemlerde kamplara alıyoruz”.
200 bin gencin duygusal ve psikolojik gelişimlerine yönelik mesuliyetleri varmış. Aileler de pek memnunmuş. Kızlarla erkeklerin sosyal alanlarda bile ayrı durmaları talebi yoğunmuş.
Yüzüğü takana kadar iki cinsiyeti birbirinden ayrı tutacaksın...
Yüzüğü taktığı anda da “Koş 5 çocuk yap” diyeceksin.
Bu zihniyeti güdenlerin...
İki cinsiyet aynı ortama girdiği anda sevişeceklerinden korkanların...
Ve bunu bir felaket olarak görenlerin eline düşen Türk gençliği için üzülmemek elde değil.
Sanırsınız milleti bıraksalar, ortam Caligula filmine dönecek.
Bu ne kadar absürd bir korku ise...
Bu korkuyla yaşayanlar da o kadar komik.
Lakin dram o ki...
Komiklik yapmıyor, kural koyuyorlar.
Ve bu konuda tam yetkililer.
‘Okulum adına utanıyorum!
DEVLET üniversitesi, özel üniversite fark etmiyor.
Yurtlardaki baskıcı uygulama her yerde.
Yaşayan bilir. Buyurun size bir okur mektubu:
Bilkent Üniversitesi yurtlarında erkekler kızların, kızlar da erkeklerin binalarına kesinlikle giriş yapamaz, yasak.
Hapishanelerde görülen muamelenin benzerini burada da gardiyan tarzı giyinen ve davranan ‘yurt görevlilerinden’ görebilirsiniz. Yurtdışında son sınıf öğrencilerinin yaptığı yarızamanlı yurt danışmanlığı işini burada vardiya sistemiyle çalışan emekli aile babaları yapıyor; haliyle gayet otoriter ve egoistler. Odamızda bir misafirimizi ağırlamak isteyince kıyamet kopuyor! Misafirimiz yaka paça çıkartılıyor. Alışveriş torbalarımı taşıyan babam bana yardım etmek için odama kadar çıkamadı, arkasından koşturan bir gardiyan tarafından engellendi. İçeride onlarca erkek temizlik personeli, görevli, usta var, güvenliği tehdit meğersem İzmir’den ziyaretime gelen ailemmiş!
Kızlar erkeklerin, erkekler de kızların odasına giremediği için final zamanları dışarıda Ankara soğuğunda titreye titreye finallere çalışan gruplar görebilirsiniz! Dünyada en iyi 50 üniversite arasına girmekle böbürlenen ve her sene onlarca yabancı öğrenci ağırlayan Bilkent’e bu yurt kuralları yakışıyor mu?
Ben bu çirkin dogmalara göre yetişmedim. Ama eminim buraya ailesinden ayrılmanın heyecanıyla gelen ve kendi kararlarıyla yaşama planı yapan öğrenciler vardır. Bilkent onlara bu hakkı vermeyerek, aslında hayat boyu zihinlerinde kalacak bir ‘dar vizyon’ bırakacak. Okulum adına ben utanıyorum. M.O.
Paylaş