Paylaş
Harmancı’nın sözleri sosyal medyada sarf etmiş olması ve ısrarla arkasında durması şaşırtıcı değil. Yalnız olmadığını biliyor.
Tam da bu nedenle bu adam, hemen herkesin yaptığı gibi ‘sapkın’ veya ‘hasta’ diye nitelenemez. Zira bu adamınki, bu toplumda var olan bir zihniyetin yansıması.
Çocuklarla evlenilebileceğini savunan sözde din âlimlerinin, ülkenin dört bir yanında öğrencileri istismar eden kimi öğretmenin, okul müdürünün, yurt çalışanının zihniyeti bu.
Bunları ‘Sapkın’ diyerek dışsallaştıramayız. Maalesef onlar da toplumun bir parçası ve haberlerden takip ettiğimiz kadarıyla sayıları öyle çok az da değil.
Bizim sormamız gereken şu: “Nasıl oluyor da bu insanlar eğitim sistemi içerisinde yer alıyor?”
Hümanist Büro kurucusu avukat Seda Akço, gelişmiş ülkelerde eğitimcilerin çocuk istismarıyla ilgili konularda nasıl davranması gerektiğine dair kurallar olduğundan, bu kuralları içeren formların okul çalışanlarına imzalatıldığından söz ediyor: “Öğretmenlerin çocuklara yönelik bakış açıları, tutumları vs kural haline getirilir. Bunlar yazılı olmalı ve önüne konmalı ki, öğretmen böyle bakamayacağını, açıklama yapamayacağını bilsin.”
DELİL ZAFİYETİMİZİ CEZA ZAFİYETİ SANIYORUZ
Hadi bu felsefe öğretmeni kendi kendini ifşa etmiş...
Ya kapalı kapılar ardında öğrencileri istismar edenlere ne demeli?
Bakın daha bir ay önce hakkında beraat kararı çıkan bir fen öğretmeni var. Bu öğretmen geçen yıl 13 yaşındaki 6 kız öğrenciye cinsel istismarda bulunduğu iddiasıyla gözaltına alındı. Hakkında 72 yıla kadar hapis istemiyle açılan dava, somut kanıt bulunmadığı için beraat ile sonuçlandı. (DHA-Felat Bozarslan, Burak Emek)
Cezasızlık cinsel suçları besliyor, suçluları cesaretlendiriyor.
Ama cezasızlığı doğru mu tartışıyoruz?
“Biz az ceza çıkmasını ya da cezasızlığı ceza kanununun sorunu gibi tartışıyoruz. Cezaların az düzenlendiğini sanıyoruz. Halbuki kanunun öngördüğü cezaların alt sınırları çok yüksek. Bizim esas delil zafiyetimiz var” diyor Akço.
Yani biz, delil zafiyetimizi ceza zafiyeti sanıyoruz.
Madem cezasızlığın nedeni delilsizlik, o zaman adaletin delil sistemini sorgulamalıyız. Neden delil bulunamıyor? Neden başka ülkeler cinsel istismarla boğuşurken ‘delil’ sorunu yaşamıyor da, biz her davada bu sorunu yaşıyoruz?
Bunda mağdurların ne zaman polise gideceklerine, ne zaman muayene olacaklarına dair bilgisizliğinin etkisi var, evet. Mahkemelerin beden muayenesi isterken, ‘ruh sağlığı raporu’ istememelerinin de etkisi var.
Ama en büyük sıkıntı kolluk kuvvetlerinde. Deliller zamanında toplanmıyor. Soruşturmayı savcının bizzat yürütmesi gerekirken, savcılar “İş yükümüz çok” diyerek kolluğa devrediyor, kolluk da ihmal ediyor. Sonunda, delil toplanmamış oluyor. Ve elde mahkûmiyete yetecek delil olmuyor.
Bazen hiç tanığı olmayan bu tip suçlarda çok etkili bir delil toplama yolu da çapraz sorgu. Türkiye’de kanunen mümkün ama o beceriye sahip pek kimse olmadığı için uygulanmıyor. Akço, çapraz sorgu eğitiminin yıllara yayıldığını ve bu konuda doğru düzgün eğitim verilmediğini söylüyor.
ETKİLİ CEZANIN ANAHTARI ADALET BAKANLIĞI VE AİLE BAKANLIĞI’NDA
Adalet Bakanlığı, “Toplumda böylesine infial yaratan bir suç var ve cezasız kalıyor. Cezasızlık daha da büyük bir infiale neden oluyor ve esas suçu teşvik ediyor. Neden acaba?” diye sormalı. Bu davaların neden bir yıl içinde bitmediğini sorgulamalı. Sorguladığında görecek ki, sorun delil toplamada.
Kaldı ki, bu tür davalar uzayınca mağdurlar da hakkını aramaktan vazgeçebiliyor.
O yüzden, Adalet Bakanlığı ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın, ortaya çıktıktan sonra bu olayların nasıl ele alındığını incelemesi ve bundan kaynaklanan sorunları tespit etmesi lazım ki etkili cezalar çıkabilsin.
Zira “Etkili ceza, delilsizliğe dair mahkûmiyetle olmaz. Delilsizliğe rağmen mahkûmiyet adil yargılamayı yerle bir eder” diyor Akço.
Paylaş