Paylaş
ÇEVRE ile şehirciliği aynı bakanlık çatısı altında birleştirip yeşili inşaata kurban eden onlar.
Taksim’e kışla dikemeyince meydanı beton çölüne döndüren onlar.
‘Dünyanın en büyüğü’ böbürlenmeleriyle şehrin orta yerine estetik yoksunu adalet sarayı konduran onlar.
İstanbul siluetinde minareler arasına ucube bir köprünün direklerinin yerleşmesinin müsebbibi onlar.
İstanbul’un kalan son ormanlarını katledecek ve şehrin oksijen deposunu sıfırlayacak yatırımlara imza atan onlar.
Trafiği çözme vaadiyle –ve zaman aksini ispatlayacak- Kuzey Ormanları’nın ortasında kilometrelerce genişlik ve uzunlukta bir yarık açan onlar.
Beyaz çimento ve PVC’nin yaşı yüzyıllarla ölçülen binaların restorasyonlarının vazgeçilmezi haline gelmesi onların dönemine rast geliyor.
Süs çiçeklerinden insanın bakmaktan utandığı motifler ‘yaratıp’ refüjleri donatan onlar.
Güzelim Haydarpaşa’yı otel yapma hevesiyle kent sakinlerinin hayatından söküp alan onlar.
Korunması gereken alanlarda yetkileri merkezde toplayan, yargısal denetimi devre dışı bırakmaya çalışan onlar.
Dereleri, ormanları, dağları sermayenin hizmetine sokan onlar.
Kentsel dönüşüm adı altında düşük gelirli insan gruplarını mahallelerinden, sokaklarından kovan onlar.
Kentsel dönüşüm rantsal dönüşüme döndüğünde frene basmayan onlar.
‘ÇED gerekli değildir’ kararlarıyla doğal ve kültürel mirasları enerji ve turizm yatırımlarına açan onlar.
Tarihi mekânların arasına gökdelenler dikilmesine, her sokağa AVM yapılmasına izin veren onlar.
Gelecekte çöküntü alanlarına dönüşecek uydu kent hayalleri kuran onlar.
Şehirlerimizi şahsiyetsizleştiren, medeniyet tasavvurundan yoksun TOKİ’nin sırtını dayadığı onlar.
*
Tam da bu yüzden...
AKP 5. Olağan Büyük Kongresi’nde Numan Kurtulmuş uzatılan mikrofona “Ah İstanbul vah İstanbul. Canım şehirlerimiz gidiyor” dediğinde devamını nasıl getireceğini merak ettim. Kurtulmuş hepimizin şehirlerimize bakıp ah’lanıp vah’landığını söyledi.
“Bu şehirler sadece rantın alanları haline dönüştürülemez. Sadece ekonomik kaygıların egemen olduğu alanlar haline gelemez” dedi.
AKP meseleye el atmış, Çevre, Kültür ve Şehirden Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı kuruyormuş. Yeni şehir politikaları güdülecek, çevreyle uyumlu şehirlerin oluşması için çalışılacakmış; çevre-şehir politikalarının kültürle ilişkisi kurulacakmış.
“Acaba” diye düşündüm, “AKP hatasını anlamış mıydı? Yaşanamaz şehirlere hapsolduğumuzu fark edip harekete mi geçiyordu?”
İnsan umutsuz yaşayamıyor. Ben de umut ettim.
*
Sonradan öğrendik ki, AKP Çevre İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı görevine atanan kişi, kamudaki birçok projede imzası olduğu iddia edilen Çiğdem Karaaslan idi.
Karaaslan, şirketinin aldığı ihalelerle muhalefetin de dikkatini çekmiş bir isimdi. Gençlik ve Spor Bakanlığı ise Karaaslan’ın şirketinin iddia edildiği kadar çok olmasa da 11 proje aldığını doğrulamıştı.
CHP “AKP yandaşlarını palazlandırıyor, adrese teslim ihale veriyor” derken, MHP Grup Başkanvekili “Cumhurbaşkanı devlet nişanı versin, Karaaslan Şehircilik Bakanı yapılsın” diye tepki göstermişti.
Neticede, Çevre ve Şehircilik Bakanı olamasa da Karaaslan, AKP’nin Çevre İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı görevine getirilmişti.
*
Numan Kurtulmuş sanki yeni şeyler söylüyordu.
Gelin görün ki...
13 yıldır inşaatı ekonominin itici gücü haline getiren, etrafımızda dur durak bilmeyen inşaat rüzgârını estiren AKP, adı aldığı ihalelerle gündeme gelen bir ‘proje insanını’ alıp Çevre İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı yapmıştı.
Aynı gün Fatih Belediyesi’nin koruma kurullarını devre dışı bırakarak tarihi yarımadayı imara açma planını devreye soktuğunu öğrendik.
Yani, yeni bir şey yoktu.
Aynı tas aynı hamamdı.
Paylaş