Paylaş
Farklı alanlarda ürünler yaratıyorsanız...
Siz ne yaparsanız yapın, popüler olan diğerlerinin önüne geçiyor.
Tasarladığı çantalar ve o çantaların ünlüler tarafından kapışılması neticesinde Emre Ertürk’ün adı, önüne gelen “sanatçı-tasarımcı” sıfatıyla beraber Brezilya’dan Karayipler’e dünyanın dört bir yanında duyuldu.
Ne var ki kendi ülkesinde biraz da toplumsal hafızamızın zayıflığından “Çantacı Emre” diye anılır oldu.
Oysa Londra’daki International Schiller University’de başladığı sanat ve tasarım eğitimini American College of Arts’da devam ettiren ve en sonunda Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde grafik bölümünden birincilikle mezun olan Ertürk, 1992-1999 yılları arasında Türkiye’de düzenli resim sergisi açıyordu.
ılk sergisi üniversite yıllarına rastladı. 1994’te ıstanbul Sanat Merkezi’nde başlayan profesyonel sanat macerası 1996’da ıstanbul’da gerçekleştirilen ilk uluslararası sanat organizasyonlarından Habitat’la pekişti. “Türkiyem, 2000’e 4 kala 4 nala” adlı eseri etkinliğin simgesi oldu.
O zamanlar Emre Ertürk ressam olarak biliniyordu.
Ta ki Vakko, tişörtlerine onun tablolarını basana dek...
1997’de Vakkorama’larda Emre Erturk Collection adı altında corner’lar yer aldı. Bu tişörtlerin yanı sıra yine sanatçının tasarladığı ve sembolü haline gelmiş at nallarıyla süslü kemerler ve çantalar da corner’lara yerleştirildi.
Sonra Ertürk “Acaba sanatımı geliştirebilir miyim?” düşüncesiyle New York’a gitme kararı aldı. O dönem, ressam olarak Türkiye’de isim yapmış ama duayen ressamlar arasında kendini nereye yerleştireceğini bilemez haldeydi. New York macerasının nedeni kendine dışarıdan bakma ve kendini kendine kanıtlama isteğiydi.
Ha bir de film... New York Film Academy’de film eğitimi almaya karar verdi: “Resim ve film arasında doğrudan bir ilişki var. Resim durağan, film ise hareket eden kare. Ressamların çoğu film bilgisine sahiptir.”
Ertürk New York’un ünlü avukatlarından Marsha Edelman’la tanıştıktan sonra yeni bir dönüm noktasındaydı. Edelman onun yetenek kategorisinde ABD’ye vatandaş olarak kabul olabileceğini söyledi. Biraz bizim Osmanlı’daki devşirme sistemi gibi... Portföyler hazırlandı, profesörler, koleksiyonerler, sanat dergisi editörlerinden referanslar toplandı ve Ertürk iki ay içinde Olağanüstü Yetenek kategorisinden Green Card sahibi oldu.
Bu arada New York’ta Vakko’ya yaptığı işleri gören firmalardan teklifler gelmeye başladı. Bir lüks deri firması ondan köpek tasmaları ve kemer yapmasını istedi. Birkaç arkadaşı Vakko’ya yaptığı çantaları görüp “Neden köpek çantası tasarlamıyorsun?” deyince soyut kemik şeklinde bir köpek çantası hayal etti ama çalıştığı firma “Model başına 100 dolar veririz” deyip onu ucuza kapamaya çalışınca 2000’de kendi yağında kavrulma kararı alıp Emre NY markasını kurdu. Türkiye’de ise sanat alanında 11 yıldır bir eylemde bulunmadı.
Şimdiyse işler değişiyor. Ekim’de 20 gibi az sayıda eserle fragmanını yapacağı sergisi Ocak’ta Nişantaşı’ndaki Çağla Cabaoğlu Galerisi’nde sanatseverlerle buluşacak.
Köpek çantasında öncü
Uçak yolculuğu için ilk köpek çantası tasarlayan oydu. Sonrasında Bloomingdales’den Saks’a, dünya çapında önemli butiklere ve Hollywood ünlülerine kadar herkes Emre NY müdavimi oldu. Çantalarının taklitleri türedi.
“How to Lose a Guy in 10 Days”de turuncu çantası rol oynayınca şöhretine şöhret katıldı.
şimdilerde kadın çantaları köpek çantalarının önüne geçti ve Manhattan’ın kalburüstü Upper East Side’ında fink atan kadınların kolunda en çok Chanel, Hermes ve Emre NY dikkat çekiyor. Biz ünlü odaklı bir millet olduğumuzdan onu çantalarla özdeşleştirir olduk.
Paylaş