Paylaş
İlaç konusunda biraz tutucu olduğu için alternatif yollar araştırmaya başlamışken bir arkadaşıyla karşılaştı.
Arkadaşı ona, 18’lerde seyreden tansiyonunu, unlu yiyecekleri ve sütü 3 ay süre ile hayatından çıkararak 12’lere düşürdüğünü anlattı.
Bunun üzerine Kip kendini onun tavsiye ettiği bir beslenme uzmanının karşısında buldu. 3 ay boyunca unlu yiyeceklerin tamamını ve sütü hayatından çıkardı.
Bu arada hayatı boyunca kabızlık sorunu yaşamışken, beslenme şeklini değiştirip daha önce çok ihmal ettiği protein ve taşdevri diyetini hayatına sokunca, tüm bedensel sıkıntılarının hallolduğunu gördü.
Meğerse çok sevdiğini sandığı unlu yiyecekler bağımlılığı olmuş ve metabolizmasını bozmuş.
Biraz daha araştırınca, maya ve glüten intoleransı olduğunu da buldu.
Beslenme değişikliğinin sadece fiziksel değil, ruhsal ve zihinsel anlamda da faydası oldu.
Enerjisinin yükseldiğini hissetti.
Kip, beslenme konusunu daha derinlemesine öğrenmek için ABD’deki IIN, yani Bütünsel Beslenme Enstitüsü’ne kaydoldu ve orada Hülya Çavdar ile tanıştı.
O da aynı şekilde tiroid rahatsızlığını beslenme ile şifalandırmış, uzun yıllar profesyonel stratejist kariyerinden sonra idealini yapmaya karar vermişti.
Uzmanlardan aldıkları dersler ile tüm gelmiş geçmiş diyet teorilerini öğrendiler.
Farkındalıkla beslenmenin ne demek olduğunu, gıda sektörünün insanlar üzerinde ne gibi oyunlar oynadığını fark ettiler.
Kip diyor ki: “1940’larda buğdayın yapısıyla oynanmaya başlandı. Amaç tabii ki dünyadaki açlığı sonlandırmak idi ama ne mümkün... Buğday gibi birçok gıdanın genetik yapısıyla oynandı. Katkı koydular, uzun süre raflarda kalsın diye. Sütü öyle bir forma soktular ki, artık süt değil, başka bir içecek haline geldi. Tavukları tanımaz olduk. Birileri ekolojik sistemle oynadı ama güya dünyadaki açlığa son verme amaçlı ‘iyi niyet çerçevesinde’... Sonra birçok kronik hastalık, obezite ve diyabet hastası oluştu. Çocuklarımızın hormonal dengesi bozuldukça ilaç kullanımı yaygınlaştı. Tek gelişen sektör ilaç sektörü oldu. Olan bizim akıl, ruh ve beden sağlığımıza oldu, dünya genelinde açlık ise hâlâ artarak sürüyor.”
Buğdayın genetik yapısıyla oynandıktan sonra da glüten sorunu ortaya çıktı. Bağırsak florasını bozan glüten şişkinlik ve hazımsızlık olarak kendini gösterdi.
Kip ve Çavdar bu eğitimde her şeyden önce besinlerin hem şifa hem de zehir olabileceğini öğrendiler. En doğrusu, genlere uygun beslenmekti.
Edindikleri bilgilerle 30 günlük bir program ve menüler oluşturdular. 3 yıldır bütünsel beslenme uzmanı olarak 200’den fazla kişiye hizmet verdiler. Gıdamsı dedikleri ürünleri ve gerçek gıdaları ayrıştırdılar. GDO’lu, katkı maddeli ve glütenli ürünler yerine glütensiz doğal ürünleri kullanarak bir kitap hazırladılar.
“Tam 30” isimli kitap yardımıyla, neye intoleransınız olduğunu deneyimleyerek bulabiliyorsunuz.
Kilo vermek isteyenler de kitaptaki formüle göre beslenip kilo verebiliyor.
Kitap şu anda piyasada. Hararetle tavsiye ederim.
Paylaş