İstanbul hak ettiği noktaya böyle taşınmaz

BU süreçte öğrendik ki, meğer otoriteler İstanbul’daki şehir müzesi eksikliğini epey dert ederlermiş.

Haberin Devamı

Başbakan defalarca, “Topkapı Sarayı’nda depolarda çürümeye terk edilmiş binlerce eser var” dedi.
Peki bunu yeni mi öğrendi?
Yeni öğrendiyse eyvallah.
Yeni öğrenmediyse, neden bununla ilgili daha önce bir şey yapılmadı?
Evet, Dolmabahçe’de de, Topkapı’da da, Arkeoloji Müzeleri’nde de kötü şartlarda korunan ama mahvolmamış eserler var. Onlara oradaki insanlar özveriyle sahip çıkıyorlar.
*
Peki ya şehir müzesinden kasıt ne? Kafalardaki konsept ne? İstanbul kent tarihi müzesi mi? İstanbul’un Neolitik dönemiyle başlayıp Helen dönemi, Roma dönemi, Doğu Roma dönemi, Osmanlı dönemi diye mi gidecek?
Bu konseptin tümünü bir müzede toplayabilecekler mi?
Mümkün değil.
Bu, 10 bin yılı bir şekil verip bir mekân içinde toplamak anlamına gelir.
Ki bu da sadece eserlerin konduğu, insanların 30-40 yıl boyunca aynı şeyi gördüğü bir depo müze olur, çağdaş bir müze olmaz.
*
Yenikapı Batık Müzesi çok iyi niyetle başlayan bir projeydi. Sadece bir müze değil, arkeopark olacaktı. Bir yıldır bu projeden ses yok. Bu süreçte neden hiç gündeme getirilmedi?
*
İstanbul’un hepsinden önce bir Bizans, daha doğrusu Doğu Roma müzesine ihtiyacı var.
Bunun yeri de Topçu Kışlası falan değil. Mis gibi Darphane binaları var.
Doğu Roma müzesinin İstanbul’a getirisi büyük olur. Çünkü ortada Ortodoksluk gerçeği var ve bunun merkezi İstanbul. Böyle bir müzeyle Hıristiyanlığın o büyük kısmına kucak açmış oluruz.
Ayrıca çıkıp Avrupa’ya, “Arkadaş sen Roma’nın mirasçısısın. Modern hukukun, yaşantın Roma’dan geliyor ama bende de Roma var. Ben de o imparatorluğun ikinci bölümünün mirasçısıyım” diyebiliriz. Bunun üzerine tezler, makaleler yazılır, uluslararası toplantılarda konu edilir, araştırmacılar gelir, temaslar kurulur.
Biz bu ortak kültürün mirasçısı olduğumuz gerçeğini kendi elimizle itiyoruz. Bu müzeyi yaparsak o kültürün ortaklarından oluruz.
*
İstanbul’da ilk neolitik buluntular Pendik’ten çıktı. Orada bir neolitik müzesi yapılabilir mesela. Neden yapılmıyor?
*
Topkapı Sarayı mimari anlamda da, içindeki eserler anlamında da Türk-İslam müzesi olmaya aday. Ama depo müze olarak kullanılıyor. Binayı tanıtıyoruz, içindeki objeleri tanıtıyoruz. Ama mesela Homeros’u okumuş bir Osmanlı padişahının yaptırmaya başladığı bir saray bu. Bu şekilde anlatırsanız “Vay be” diyecekler, “Bu topraklardaki bütün kültürü adam özümsemiş, bunun üstüne yeni bir şey kurmuş”. Kurduğu şey ne? Türk-İslam sentezi. Bu mesajı vermek için Topkapı Sarayı’ndan daha iyi bir örnek olamaz ama yeniden düzenlenmeli. Düzenlemeden kasıt da eserleri vitrinlere başka şekilde koyalım değil, oraya bir zihniyet koyalım, insanlarda algı yaratacak konseptler oluşturalım. İçinde her ay bununla ilgili sempozyumlar, sergiler düzenleyelim. Orayı bir bilimsel araştırmalar merkezine çevirelim. Osmanlı’nın en büyük arşivi orada, arşive kimse giremiyor. Onları dijital olarak çoğaltalım, İngiltere Kraliyet arşivi gibi koyalım internete.
*
Müzeden de geçtim, İstanbul’a bir kent tarihi kütüphanesi yapsınlar, öpüp başıma koyacağım. Antik dönemden bugüne kadar yazılmış bütün metinlerin birer kopyasını içeren bir İstanbul kütüphanesi olsun. Oraya giden Heredot’u da bulsun, Nebi’yi de bulsun, Cumhuriyet dönemi yazarlarını da bulsun, bu coğrafyayla ilgili metinleri oraya toplayalım.
*
İstanbul’un en büyük eksikliği kendine has bir kültürünün oluşamaması.
İstanbul’un kültürü ne diye sorulduğunda bir yanıt veremiyorum.
İstedikleri kadar havalimanı, köprü, AVM yapsınlar...
Kentin özünü, geçmişini, bin yıllar boyunca sentezlediklerini dolu bir içerikle sunmadıktan sonra bu kenti hak ettiği noktaya asla taşıyamayacaklar.

Yazarın Tüm Yazıları